Ne cenneti gördük biz ne cehennemi ne
dirilişi gördük ne dirilip gelen birini gördük ne mahşeri gördük. Sadece bir
tek söze inandık, bir tek sözüne inandık O’nun.
Hiçbirimiz ne Cebrail’i gördü ne
Cebrail’in sesini duydu. Ne de Cebrail’in Rabbini gördü. Sadece ve sadece O’nun
bir tek sözüne inandık.
Bir gün mutlaka dirileceksiniz dedi bize,
mahşer yerinde toplanacaksınız dedi. Yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz,
iyiler cennete gidecek, kötüler cehenneme girecek dedi. Biz de inandık hem de
görmüş gibi inandık.
“Şu söylediklerim benim sözüm değildir,
Rabbimin sözleridir, Kur’an’dır, bunu bana Cebrail getiriyor dedi, başka bir
şey demedi, hiçbir şey de göstermedi ama biz O’na inandık iman ettik,
ezberledik, kalbimize ve beynimize yerleştirdik, o gün bugündür dilimizden de
hiç düşürmedik.
Halbuki söylediğim gibi hiçbir şeyi
görmedik. Çünkü iman ğaybadır, görülen duyulan, tutup dokunulan şeyler imanın
alanı değildir.
Hani bazen günlük hayatımızda da olur,
birisi için; “Ben bu adama inanıyorum” deriz ya, işte bu da imanla alakalı bir
şeydir.
Gelelim meselenin ikinci bölümüne; “Biz
bir tek söze iman ettik” demekle sadece O’nu, O Rasulü tasdik ettik anlamına
değil, O’na güvendik, hiç tereddüt etmeden O’na teslim olduk anlamında da söylüyoruz.
Biz O’nu emin birisi hem de en emin birisi olarak bildik ve bunun gereği olarak
O’na teslim olduk, her şeyimizi O’na teslim ettik. Ömrümü, gençliğimizi
malımızı mülkümüzü feda ettik. Bütün bunları sadece bir tek söz üzerine yaptık.
Zaten Kur’an da bir söz değil midir? Kısacası bizler bir söze iman edenleriz.
Zaten bizden önce O’nun en amansız
düşmanları vermişti O’na “emin” ismini. Bir yandan canına kast ediyorlardı, öte
yandan en kıymetli eşyalarını O’na teslim ediyorlardı. O da emin olmanın gereği,
hicrete çıkarken kendisine teslim edilen bu emanetleri sahiplerine iade etmesi
için ölümü göze alarak O’nun yatağına yatan yiğitler yiğidine teslim etmişti.
“Bir tek söze iman ettik biz” diye
başladık söze. Bugün bizim en büyük derdimiz; etrafımızda bizim bir tek
sözümüze inanan ve bize her şeyini teslim edecek kaç kişimiz var?
Müslümanlar olarak acaba ne zaman
sığınılacak limanlar olacağız? Daha da önemlisi bugün bizim böyle bir hedefimiz
var mıdır?