Böyle dedi ekrandaki kadın; Umut Kervanı
Vakfı’nın kendisine yardım ettiği bir kadının söylediği sözlerdi bu sözler.
Rızık bulmak için evden çıkıp dönene
kadar ‘Allah’ım! Ben namusumu, şerefimi, her şeyimi sana emanet ettim ki, sağ
salim eve geleyim' diyen bu cefakâr kadın, hayatın çilesini gergef örer gibi
alnına örmüş, sözlerine yansıtmış.
Muhtaç insanların ve yardım bekleyenlerin
gözleri; yakınlarını değil, gurbettekileri değil, bir koli yiyeceğin evine
gelmesine odaklanmış bir dünyada yaşıyoruz.
Aynı zamanda yokluk ve sıkıntılarla,
zalim dünyanın zalim şartları çerçevesinde mücadele eden bu kadın ve
benzerleri, anlık bir gözyaşı döktürüyor bizlere ve unutulup gidiliyor.
Hâlbuki unutmayanlar var; peşinden
koşanlar ve depolarında var olanı da tüketip şehir şehir çağrıda bulunanlar
var.
Umudun aracıları olan Umut Kervanı Vakfı,
Çarşamba akşamları Rehber TV’den yaptıkları yardımlar ve muhtaçların çağrıları…
Zenginlere değil, “Allah’ın size rızık
olarak verdiklerinden infak edin” diyen Rabbimizin emrine uyanlara sesleniyor
bu çağrı.
Azdan vermeyi bilip ihya edenler, çoktan
da verir inşa ederler; azdan vermeyi bilmeyenler, çoktan da vermezler.
Memleketin birçok yerinde muhtaçlar
olduğunu bilip arayan ve onlara bizzat ulaşmaya çalışanlardan/Umut Kervanından
umutluyuz.
Gönüllü çalışanlar, sırtlayıp
ulaştıranlar ve buna sebep olup infak edenler ne mutlu insanlardır.
Baksanıza! Bu kadın hayattan, yükünden,
acısından ve sıkıntısından şikâyetle ne acı söylemiş: “Ben bu dünyayı hiç
sevmedim!”
Biz de sevmedik be abla, vallahi de
sevmedik.
Rabbine bu kadar isyan eden bir zaman
görülmüş mü acep?
Rabbinden bu kadar uzak ve habersiz
olunmuş mu gayrı?
Nefsini hangi zaman diliminde insanoğlu
bu derece ilahlaştırdı?
Hep kendini seven, kendini şımartan,
kendini önemseyen, kendine âşık bir nesil/bir insanlık ortalıkta dolaşıyor;
Allah’tan, peygamberden bihaber ve umarsız.
Seni bizim sessizliğimiz bu hale getirdi,
suskunluğumuz…
Vicdanlarımızı seninle kanattık, lakin
sen gibi bu toplumun ulaşamadığımız sessiz yığınlarının kurbanları ne olacak?
Ne zamana kadar ceplerimizde akrepler
dolaşacak da bir fakirin, bir muhtacın, bir yetimin yüreğine dokunacağız?
Ne zaman kuşlar konacak yetim yüreklere?
Verebiliriz, vermiyoruz; infak ne zor be
kardeşim!
Vermek ne zor!
Her gün gözlerimizin önüne seni getirerek
vicdanlara nasıl dokunalım; “Aylan bebeği” unutan insanlık seni de unutur
elbet!
Allah’ım! Kalplerimiz katılaştı;
gözyaşlarımız yalancı oldu, duygularımız öldü, sözlerimiz menfaat,
davranışlarımız kibir koktu.
Senden uzaklaştıkça kendimizden de
uzaklaştığımızın farkında değiliz.
Bizi sana yaklaştıran vermenin/infakın
lezzetini tattır; avuçlarımızı açtır, gönlümüze neşe, kalbimize huzur ver ki
sana yakınlaşalım.