Aile için en çok bilinen tanım
şudur: “Aile, toplumun en küçük yapı taşıdır.” Ben aileyi şöyle tanımlıyorum;
aile, toplumun tohumudur. Öyleyse tohum kelimesinin de biyolojik tanımlamasına
bakalım. Tohum, bir dış kaplama içine alınmış, iyi bir şekilde korunmuş,
döllenme sonucu oluşan ve yeni bir şeyin ortaya çıkmasını sağlayan tanedir…
Hayatın içinden bir mesele ile
devam edelim. Cuma günü cami tıklım tıklım doluymuş. Bağdaş kurarak oturanlar,
ellerine dayanarak oturanlar ve yayılanlar fazladan yer kaplayarak yeni
gelebilecek olanlara engel oluşturuyormuş. Yeni gelenler etrafa bakınarak
oturacak yer arıyormuş…
Bu arada imam da vaaz vermek
üzere yavaş adımlarla minbere çıkıyormuş. Cami cemaatinden biri yeni gelenlere
yer açmak amacıyla ayağa kalkmış ve: “Yeni gelen ve ayakta bekleyenler
var. Allah rızası için herkes bir adım öne geçsin.”
Bu arada imam da tam o esnada
minbere çıkmış ve bu adamın söylediğini kastederek: “Ey Müslümanlar! Bu
Müslüman kardeşimiz benim söyleyeceğim her şeyi bir cümlede özetledi. Evet,
herkes bir adım öne geçerse, her şey rayına oturur. Herkes üzerine düşeni az
bir hareketle yaparsa, sorumluluk payından bir kırtik dahi yaparsa sorunlarımız
kalmaz”…
Aslında ilk paragrafımız
söyleyeceğimiz her şeyin özeti niteliğindedir. Yine de birkaç cümleyle açmak
istiyorum. Eskiden tohumumuz yani ailemiz saftı, doğaldı, yereldi,
gelenekseldi, atalarımızdan kalmıştı, organikti, kısır değildi. Çiftçiler bu
tohumdan her sene ürün alırdı. Yerli tohumun nesiller boyu değişmeme özelliği
vardı. Renklerinden, tiplerinden, tatlarından fark edilme özellikleri vardı.
Kendi orijinalitesinin özelliği vardı. Diğer tohumlara göre daha çok vitamin,
protein, mineral ve lif barındırma özelliği vardı.
Sonra tohumumuza yani ailemize
dışarıdan müdahaleler oldu. Hibrit tohum, GDO’lu tohum kavramları hayatımıza
girdi. Karıştırılmış ve genetikleri değiştirilmiş organizmalı tohumlarla,
ayarlarıyla oynanmış tohumlarla tanıştık. Önceleri bu tohumlara temkinli
yaklaştık, sonra da alıştırıldık. Sağlımız için tehlikeli olan GDO’lu tohumların
meyve-sebzeleri evimizin bir parçası oldular.
Yerli tohumun önemini en çok
anlayan ve bunun mücadelesini veren kişinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın danışmanı İbrahim Saraçoğlu olduğunu düşünüyorum. Yerli
tohum için ne kadar çok çırpındığı biliniyor. 60-70 yıl önce yabancı
botanikçilerin ve fitologların Anadolu’ya gelip yerli tohumumuza nasıl
dadandıklarını çok iyi bilir ve zaman zaman da anlatır.
Ve görünen o ki, daha bir
hassasiyetle bunu Cumhurbaşkanı’na anlatmış ki Cumhurbaşkanı: “Bizlere
istikamet gösterecek kızlarımızla, kadınlarımızla, annelerimizle birlikte
aydınlık geleceğimize doğru yürüyeceğiz." dedi.
Dedelerimizi hatırlatarak
"Yitik kaybedildiği yerde aranır." Dedi. Islahat adresini bildiğini
belirtti.
"Biz de milli ve manevi hasletlerimize
yönelik saldırıları ilk başladığı yerde yani ailede boşa çıkartarak, binlerce
yıldır bizi ayakta tutan değerlerimize yeniden sıkı sıkıya sarılacağız.” Dedi.
Tohumun önemine değindi.
“Bunu bir dönüm noktası olarak
görüyorum” dedi. Geçen yıllarda değindiği gibi tohuma yani aileye sahip
çıkmanın önemine bir kez daha değindi.
“Kadının elinin değdiği, kadın
kalbinin adandığı, kararlılığının yöneldiği hiçbir işin başarısız olma şansı
yoktur” dedi, tohumun yetiştiği tarlanın öneminin farkında olduğunu gösterdi.
“Batı üzerimizde bir oyun
oynamaya çalışıyor, televizyonuyla, filmiyle, dizisiyle, müziğiyle,
internetiyle ailemize operasyonlar çekiliyor” dedi. Saplanan hançerin kaç
santimetre derinde olduğuna vurgu yaptı.
Ben bunları yazdığım esnada bir
arkadaşım yanıma gelip ne yaptığımı sordu, ben de Cumhurbaşkanı’nın aile ile
ilgili söylediklerini yazdığımı söyledim. Bana: “Ba’de harabul
Basra” mı? Dedi. Ben de ona kentsel dönüşüm diye bir gerçeğin olduğunu
hatırlattım.
AK Parti’nin biyolojik
olarak reşit olduğu gibi, ruhsal açıdan da reşit olup olmadığı hususunda,
tohuma verdiği değer de bir ölçü olacaktır.
·
·
·