Tarihe postmodern darbe olarak geçen 27
Nisan 2007 e-muhtırası üzerinden tam 14 yıl geçti. Bu darbeyi de, başta 15
Temmuz darbe girişimi olmak üzere diğer tüm darbeleri de algı operasyonlarıyla
sanki yaşanmamış gibi unutturulmaya ve halkı “demokrasi” masallarıyla uyutmaya
çalışıyorlar. Basının bu konuya hiç eğilmemesi dikkat çekerken, siyasilerden de
HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam ve AK Parti yetkilileri dışında kimseden açıklama
gelmedi.
3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece yarısı 104 emekli amiralin
yayınladığı sözde “Montrö Sözleşmesi” darbe bildirisi ile yeniden aynı gündemi
yaşamıştık. 27 Nisan 2007 e-muhtırasını veren
zevat gibi, bu emekli amirallerde aslında “Montrö Sözleşmesi” bahanesiyle
“İslami yaşamı” hedef almışlardı. Tek dertleri İslam’ın anlaşılması ve toplumda
yaşanmasından başka bir şey değildi.
Dönemin Genelkurmay Başkanlığı’nın 27
Nisan 2007 gecesi internet sitesi aracılığıyla 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
Cumhurbaşkanı seçilemesin diye siyasete ve halka “başörtüsü” ve “laiklik”
üzerinden “e-muhtıra” olarak tarihe geçen darbe muhtırası ile ayar vermeye
çalıştılar. Şimdi bunu yapanlar yaptıklarını unutmuş gibi ekranlara çıkıp
konuşabiliyorlar.
Evet, e-muhtıra olayı üzerinden tam 14
yıl geçti. Lakin darbe tehlikesi ve darbeci zihniyetin varlığı bitmedi. Yaşananları
anlamak için e-muhtıra metnini okumak ve bu çirkef zihniyeti daha iyi tanımak
için o dönemde yaşananlara göz atmakta fayda vardır.
Hanımı başörtülü diye cumhurbaşkanı
seçtirilmek istenmeyen Abdullah Gül’ün CHP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle
ilgili ilk oylamayı Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğü gece saat 23:17 itibariyle
Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde e-muhtıra yayınlandı.
Aslında 2006 ve 2007 yılı darbe
hazırlığı ve kaos planları ile geçti. Amaç meclise Cumhurbaşkanlığı seçtirmemek
ve 28 Şubat sürecinin bitmediğini göstermekti. Üniversiteler karıştırılıyor ve
ADD öncülüğünde kaos çığırtkanları; sözde “Cumhuriyet Mitingleri” düzenleyerek
orduyu göreve çağırıyorlardı. Bu sırada Meclis’te Cumhurbaşkanlığı süreci
işlerken, CHP konuyu 367 garabeti ile AYM’’ye götürdü. 27 Nisan günü
gerçekleşen seçimlerin ilk turuna muhalefetin küçük desteğiyle 361 milletvekili
katılmış ancak 367 sayısının altında kalınmıştı.
1990 yılından beri Diyanet İşleri
Başkanlığının 20 Nisan’ı içine alan haftayı “Kutlu Doğum Haftası” ilan etmişti.
2006 yılında Danimarka’da çizilen küstah karikatür olayı sonrası başta
Diyarbakır olmak üzere tüm ülkede ve İslam dünyasında protesto mitingleri
yapılmıştı. Bu olaydan sonra “Peygamberimize sahip çıkmak” düşüncesiyle
Peygamber Sevdalıları da kutlu doğum etkinlikleri düzenlemeye başladı. 2007
yılı etkinlikleri kapsamında Şanlıurfa’da kapalı salonda yapılan “Kutlu Doğum”
etkinliğinin 23 Nisan’a denk gelmesi ve kız çocuklarının ilahiler okuması “Laik
dinozorları” çıldırtmış ve sol-Kemalist basın marifetiyle ispiyon haberciği
yapılmıştı.
Hem eşi başörtülü olan ve laik olmayan
birinin cumhurbaşkanı seçtirilmemesi, hem de Şanlıurfa’daki kutlu doğum
programını bahane ederek meclise, hükümete, siyaset kurumuna ve topluma gözdağı
verme amaçlı e-muhtıra darbe bildirisini yayınladılar. Dönemin AK Parti Hükümetinin
28 Şubat’ın aksine dik durması ve karşı bildiri ile erken seçime gitmesi ile sonuçta
Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilmişti. Gelinen süreçte darbeler bertaraf edildi
ve başörtüsü resmi kurumlar dâhil serbest bırakıldı. Mevlid-i Nebi etkinlikleri
(pandemi dönemi hariç) meydanlarda yüzbinlerin katılımıyla kutlanmaya
başlandı.
Tarihte olduğu gibi İslam’a savaş açan
Firavunlar, Nemrudlar, Hamanlar, Ebu Cehiller gibi bunlarda İslam düşmanlığından
fayda görmediler. Dünyada da ahirette de lanetle anılmak üzere rezil-rüsva
oldular. Eski imtiyazlı konumlarını kaybettiler ve hiçbir zamanda kazanamayacaklar.
Lakin bu düşmanlık ve darbe sevicilikten farklı maskeleri kullansalar da vazgeçmediler
ve vazgeçmeyecekler. Bu konuda her daim uyanık olmak ve yaşananları unutmadan
ders ve ibret almak elzemdir. Wesselam…