Bir memleketin özgür olabilmesi, kendi ayakları üzerinde karar verebilmesi için dışarıya bağımlılığı az olması gerekir. (Aileyi parçalamak için kadınların kendi ayakları üzerinde durma safsatasını ortaya atarak ekonomik bağımsızlık için kadını dışarıya çıkaranlar; ülkenin de kendi ayakları üzerinde durması için ekonomik bağımsızlığa ihtiyacı olduğu gerçeğine de biraz kafa yorsaydılar bari.) 

Sıfır bağımlılık zaten mümkün değildir. Ama en azından bunu minimize edebiliriz. Devletlerin dış siyaseti menfaate dayanıyor. İlke ve kural olmadığı için bu menfaatin bize ne kadar yansıdığı önemlidir.

Almanya, enerji bakımında %50'ye varan büyük bir oranla Rusya'ya bağımlı. Aralarında bir problem çıkması halinde hayatın %50'si durması demektir. Bu noktada Almanya, Rusya'ya bir şeyler söylemek istediğinde bu %50'lik bağımlılığı hesaba katarak hareket ediyor. Aynı şekilde Ukrayna tahıl ambarı olduğu için Ukrayna'ya yapılan bir saldırı ister istemez tahılda Ukrayna'ya bağlı olanları da etkileyecektir. 

Ülke olarak bazı kalemlerde bizler de Ukrayna'ya bağımlıyız. Sebep ve sonuçları burada detaylı açıklama imkânımız da yerimiz de yoktur. Yalnız şunu kendi kendimize sorabiliriz: Dört mevsimi yaşayan ve verimli topraklara sahip bir ülke olarak üstümüze düşen görevimizi yapıyor muyuz? Eğitim noktasında çocuklarımızı üretime mi yoksa hazıra mı yönlendiriyoruz? Sorulması gereken soru ve sorgulanması gereken sorun budur.

Barlarda, pavyonlarda, kumar masalarında, karı kız peşinde koşan bir nesilden üretim beklenilmez. Spor toto-loto, bahis, şans oyunları peşinde koşan bir nesilden üretici çıkmaz. Akıldan çok nefsiyle hareket eden bir nesil midesini düşünür, ülkenin geleceğini değil. Sofrada yemek varsa nefisperestler için yeterlidir. Sonrası onun umurunda değil. Çocuklarına topçu ve popçuları örnek gösteren ve onların oyunlarını veya şarkılarını ezberleyen bir aileden de sistemden de hayır gelmez. Onlara bir ağaç dikmeyi öğretemeyen aile/sistem çocuğa her türlü gayri ahlaki şarkıyı ezberlettiriyor.

Sistem, üreten insanı hor gördükçe üreten bir toplum olamayız. Devlete, millete bir faydası olmayan topçu, popçu, sanatçı sınıfını el üstünde tutup ülkenin kaymağını verirseniz millet de çoluğunu çocuğunu onların yoluna koyar. Kısa yoldan şöhret olma peşinde koşan bir nesil üretim peşinde koşmaz. Her gün ahlaksız görüntüleri ballandıra ballandıra ekranlara getirip hayatlarını gençlere model diye gösterirseniz gençlik de onlara kuyruk olur. Ekranlara üretici kesim olan çiftçi, sanayiciyi getirin. Onlara gereken değeri verin. Onları el üstünde tutun. Toprağını eken çiftçi geçim sıkıntısı yaşıyorsa ve ekranlarda sesi veya vücudu ile para kazananlar itibar görüyorsa, böyle bir sahnede millet üretime değil tüketim ehlini örnek alır. Bir yıl boyunca toprağını eken çiftçi zar zor geçiniyor. Ama diğer tarafta bir topçu veya popçu bir saatlik iş için milyarlarca para alıyor. Bu durumda kimse üretim ehlini örnek almaz. Tüketim ehlini örnek alır.

Çiftçi, bas bas bağırıyor. “Fazladan üretim bir tarafa, zar zor masraflarımızı çıkarıyoruz. Üstüne bir de elektrik kurumu elini boğazımıza koymuş, toprağı ekemez olduk.” diyor; ama duyan yok. Ama aynı medya organları tüketici kesim olan ve ülkeye bir faydası olmayan topçu ve popçunun her karesini ekrana yansıtıyor.

Sanatçı kesimi ön plan çıkartılarak toplumda gayri ahlakın artmasına sebep olanlar, toplumda fitne-fesat çıkarmanın peşindedirler. Çiftçiye, üreticiye değer vermeyen bir düzenin de ayakta kalma şansı gitgide azalacaktır. 

Son olarak da halimiz anlatan ayetlerle konumuzu noktalayalım.

İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır. (Rum- 41) 

"Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir... (Şûra- 30)

“.... Başına gelen her fenalık ise senin kendi nefsindendi.” (Nisa- 79).