Akşam televizyondan bir oturumu dinliyordum. Konuşmacıların ittifak ettiği konu, Gazze’nin unutulduğu, gündemden düştüğü idi. Gazze’nin peyderpey unutulmaya başlanması benim, senin, onun bu konuda sessiz kalmasıdır. Önceliğimizin ötelenmesidir.

Siyonist ana akım ve egemen düşünce, gerek basın-yayın gerek medya aracılığıyla önceliklerimizin sıralanmasında da bizi yönlendirir oldu. Gazze’yi unuttuğumuzu düşündürdü, biz de kabullendik bu algı etkisinde bu söylemi.

Unutmayacağız, unutturmayacağız derken, meydanlarda dinmeyen bir ses olarak hala gürleyen insani ve İslami endişe sahipleri işgalci israilin soykırımını dillerden düşürmüyorlar. Hala sesi az da çıksa işgalci israilin katliam ve zulümlerini, bu işin failleri Netanyahu ve Gallant’ı, bunların ortakları olan ve haklarında henüz dava açılmayan diğer katilleri unutmuş değiller.

Baştan beri Arap liderler ve dünyanın suskun diğer liderleri bu sessiz ölümlere ortak olduklarından, bundan sonraki söylemleri artık bir anlam taşımıyor. Zaten faraza değil, yok hükmünde de değil; gerçekte yoklar. Tarihe Gazze’deki soykırımın ortakları olarak geçme iltifatına(!) nail olmuşlar. Kendilerine ve ailelerine bir ömür boyu yeter bu şeref(!) madalyası.

Bunun haricinde yüreğinde Kudüs aşkı, Aksa aşkı olup zulme uğrayan tüm coğrafyalar adına dualarının başına taç ettiğimiz ümmetin bu ortak derdiyle yananlar, mali yönden destek için evini satıp verenler, kollarındaki bilezikleri, kulağındaki küpeleri sıraya girip infak edenler; cihadın ecrine ortaktırlar. İşgalci israile sıkılan bir kurşunun sahibi de onlardır. Her boykotun, her yardımın, her adımın zafere götüren bir yol olduğunu biliyoruz. Gündemimizden Kudüs’ü, Aksa’yı ve Gazze’yi düşürmüyoruz.

Sessizlik okyanusunda işgalciye karşı sert dalgalarla haşin bir kızgınlık sergiliyor, karanlık suların derinliğine gömüyoruz. Konuşmaktan korkmuyor, gündemden düşürmüyor, her fırsatta dilimize doluyoruz. Unutmuyoruz, unutturmuyoruz. Ne diyor kimi yazarlarımız: Gazze’ye selam, direnişe devam…