Peygamberimiz ( S.A.V. ) “ Tövbe eden kişi hiç günah ilememiş gibidir”
buyurarak, tövbekâr günahkârlara müjde vermiştir.
Bizi çepeçevre kuşatan günahların Kirlettiği ruhumuzu arındırıp, tezkiye
etmek ancak, Nasuh, samimi, içten, mazbut ve dönüşü olmayan, nedamet dolu bir
tövbeyle Allah’a sığınmakla mümkündür.
Kıymetli kardeşlerim!
Tövbe ve istiğfar, zamanında yapılırsa kıymeti vardır. Şuurumuz yerinde,
aklımız başımızda, bilerek ve inanarak yapacağımız tövbenin karşılığı af ve mağfiret
olabilir.
O. zaman Can boğaza dayanmadan, güneş batıdan doğmadan, tövbe kapısı kapanmadan
tövbe ve istiğfarda bulunarak, Allah’ım! Günahkâr kulun geldi diyerek af ve
mağfiret kapısını çalmakla meşgul olmalıyız.
Ümidimizi kaybetmeden, omuzlarımızdan sarkan, gönüllerimizi karartan
günahlarımızın çirkinliğinden Allah’a sığınmalıyız. Kavli, fiili dua ve
tövbelerimizle Allah’a yönelip teslim olmalıyız. Tövbe istiğfarımızı yarına
bırakmamalı hemen şimdi yapmalıyız. Çünkü yarın çok geç olabilir.
Yüce rabbimiz, sevgili peygamberimize hitaben ” Ey peygamberim!
Nefislerini günahlarla kirleten kullarıma duyur. Allahın rahmetinden ümitlerini
kesmesinler. Allah, bütün günahları bağışlar. Doğrusu o, çok bağışlayıcı ve çok
merhametlidir” ( Zümer 53 ) buyurarak,
günahkârlara genel af ilan ederek, tövbe ve istiğfara davet
etmiştir.
Hz. Musa ( A.S.) Tur-i Sina’da merak ederek Cenabı hakka “ Ya Rabbi! Senin
en günahkâr kulun kimdir”? Diye sormuş.
Cenabı Allah “ Ey Musa! Yarın kızıl denizin sahiline git. Oraya çocuğuyla
beraber bir adam gelecek. İşte, o, benim en günahkâr kulumdur” der.
Hz. Musa, ertesi gün kızıl denizin sahiline gider. Çocuğuyla beraber bir
adam gelir, bir yerde oturup muhabbet ederler. Sonrada kalkıp giderler.
Ertesin gün Hz. Musa (A.S), cenabı
Allah’a “ Ey Rabbim! Peki, senin en günahsız kulun kimdir?” demiş.
Cenabı Allah “ Ey Musa dünkü gittiğin yere tekrar git. Oraya çocuğuyla
beraber bir adam gelecek. İşte o benim en günahsız kulumdur” der. Hz. Musa ( As.) belirtilen yere gider. Bakar
ki dünkü aynı adam çocuğuyla beraber gelir.
Bu sefer Hz. Musa “ Ya Rabbi! Bu işin hikmeti sana malumdur. Bir insan,
nasıl hem en büyük günahkâr hem de en günahsız olabiliyor”? Diye sorar.
Cenabı hak buyurur ki “Ey kelimim! Adam dün çocuğuyla beraber kızıl
denizin kenarında otururken çocuk babasına sordu “ Baba! Bu, kum taneleri ne kadarda çok, Bunlardan
daha çok olan bir şey var mıdır? Diye sordu. Babası “ Var evladım. Bu kum
tanelerinden daha çok olanı vardır. Denizlerin damlaları bu kum tanelerinden
daha çoktur” dedi.
Çocuk “Babacığım peki bu denizin damlalarından daha çok olan bir şey var
mıdır”? Diye sordu.
Bu soru karşısında adam, Büyük bir mahcubiyetle başını eğerek “ Oğlum! Senin
Babanın günahları bu denizin damlalarından daha çoktur” dedi.
Çocuk, merak ederek “ Babacığım! Peki, senin günahlarından daha çok olan
bir şey var mıdır”?
Babası “ Var yavrum, Allah-u Teâlâ’nın rahmeti babanın günahlarından daha
çoktur ” dedi.
Hz. Musa, ( a.s) adamın günahlarından dolayı duyduğu mahcubiyet ve
pişmanlık hürmetine, Allah’ın rahmeti hakkındaki hüsn-ü zanı hürmetine,
Allah’ın onun af ettiğini anlıyor. Adam,
öyle güzel, öyle içten, öyle safi tövbe etmiş ki, belki de tüm günahlarını
sevaba dönüştüren bir af edilişle af edilmiştir.
Allah’ım senin rahmetin her şeyi kuşatmıştır. Affına sığınıyor ve sana
tövbe ediyoruz. Tövbemizi kabul, günahlarımızı af et. Âmin.
Selam ve dua ile