Seçimden sonra Amerika'da sular dinmek bilmedi. Bizler de evlerimizde
elimizde çay, yüzümüzde mütebessim bir çehre ile olanları endişe ile izliyoruz!
Müslüman ülkelere götürdükleri demokrasi(!) onlara dönüş yapmış, sefasını
sürer vaziyetteler. Gerçi it iti ısırmaz diyorlar ama inşallah bu sözü söyleyen
bu kuduz olmuşlar için söylemiyordur. Vakit tekrar göstermiştir ki, demokrasi
denilen köhne, menfaatçilerin menfaatçiler üzerinde bittiği menfaatten başka
bir şey değildir.
Kongre binasına Trump taraftarlarınca yapılan saldırıda 6 kişinin öldüğü
onlarca kişinin de yaralandığı medyaya yansımıştı.
Yine, Trump’ı destekleyen bazı grupların, yemin töreninin düzenleneceği
gün 50 eyalette silahlı gösteri düzenleyeceklerini açıklamışlardı. Silahlı
eylemlerin yaşanabileceği istihbaratı üzerine, ABD ordusu Washington’a sevk
ettiği 8 bin 500 Ulusal Muhafız sayısını önce 21 bine, ardından 25 bine kadar
çıkarmıştı. Bunun ardından Joe Biden'ın yemin töreninde görevli 12 Ulusal
Muhafız askerinin "aşırı sağcı” gruplarla ilişkili olduğunun tespit
edildiği ve bunların yemin törenindeki görevlerinden alındığı da açıklanmıştı.
Ve bunlar gibi daha niceleri olurken, silahların gölgesinde başkanlık
seçimleri yapıldı. Yapıldı yapılmasına ama Seçimleri kaybeden Trump ve ailesi
Amerika tarihinde ilk defa devir teslime katılmayan Başkan olarak Beyaz
Saray’dan ayrıldı. Trump, veda konuşmasında sıradan bir yönetim olmadıklarını
belirtip “Bir şekilde geri döneceğim” dedi.
Bunlar olurken, karşıma Merhum Erbakan Hocanın 1991 yılında gerçekleşen
bir toplantıda teşkilat üyelerine hitap ettiği: “Mesele basit, gebereceksin.
İster Bağdat’ı, ister Afganistan’ı, ister Keşmir’i, ister Filistin’i bombala,
senin kanserine merhem olmaz. Firavunluğu bırakacaksın...” söylemleri çıktı.
Devamında Erbakan Hoca’nın anlattığı bir Amerikan filmindeki şu sahneyi
aktarmak istiyorum:
“Arkadaşlarımız bir gün bir filme gitmişler. Bu film bir Amerikan filmi,
içerisinde Kızılderililer gösteriliyor. Kızılderililer bir beyazı yakalamışlar
ve ağaca bağlamışlar. Kızılderili reis bir kayanın üzerinde oturuyor.
Karşısında da dumanlı dağlara bakarak piposunu içiyor. Diğer tarafta altında
harıl harıl ateş yanan bir kazan fokur fokur kaynıyor. Ağaca bağlanmış beyazı yiyecekler,
sahne bu.
Ortada tam tam dansı da başlamış, ölüm saati geliyor. Kazanın fokurtusu
arttıkça beyaz adam tepinip duruyor. Boncuk boncuk terliyor. Beyaz adam bir
yandan Kızılderililere yalvarıyor, bir yandan da bir şekilde iplerden
kurtulmaya çalışıyor.
Uzunca bu sahne devam ettikten sonra beyaz adam bir yandan
Kızılderililere yalvarıyor, bir yandan da bir şekilde iplerden kurtulmaya
çalışıyor. Sonunda ipini gevşetiyor ve reisin önüne gelip daha candan daha
içten bir şekilde yalvarmaya başlıyor. (Müthiş bir gerilim müziği ile beraber
sahne devam ediyor.) Reis beyaz adama ne
diyecek sorusu akıllarda dolaşıyor.
Bu esnada reis hiç istifini bozmuyor. Beyaz adamın kaçması da mümkün
değildir hani...
Reis, önüne gelip daha candan yalvarmaya başlayan beyaz adama bakıyor.
İzleyici reisin tavrını merak ediyor. Tam o esnada Kızılderili reis beyaz adama
dönüp, “Mesele basit, gebereceksin!” diyor.
Biz de, Amerikalıların çektiği ve Merhum Hocamızın dillendirdiği filmdeki
kızılderili reis gibi diyoruz ki; “Mesele Basit, gebereceksin ey ABD” diyoruz.
Müslümanların vahdeti bulduğu, ABD’nin yıkılmış olduğu günleri görmek
dileğiyle, selametle Kalın.