Materyalist düşünce, insanın zihnini sebepler
dairesinde olaya bakmaya hapseder. Mekâna sığmayan duyguları duyular içerisinde
kalıplara dökmüştür. Müsebbib-ül esbap olanı görmeyip sebepler dairesi
içerisinde olayı analiz etmek olayın perde arkasını görmeyi engeller. Sebepler
asıl etken değil, nesnedir. Sebeplere ancak Allah’ın izni dairesinde
ulaşabiliriz. Tabi bu sebepleri ihmal etme manasına gelmesin. Yalnız sebeplere
takılıp da sebeplerin arkasındaki gücü görmezden gelmek de körlük olur.
Tevekkül konusuna gelirsek bunu şöyle izah
edebiliriz: Tevekkül, herhangi bir konuda kulun üstüne düşeni yaptıktan sonra
sonucu Allah'a bırakması demektir. Tevekkülün temelinde güvenmek ve acziyet
vardır. Kul kendini bir işte aciz görünce Allah’a dayanması gerekir. Bu dayanma
da güven esaslı olmalı. İnsan bilmeli ki vekil olarak kendimizi O'na havale
ettiğimiz merciinin en güçlü ve en iyisini bizim için seçeceğini bilmemiz lazım.
İnsan güvenmediği bir yere herhangi bir vekalet vermez. Güvenin yeri de
kalptir. Kalbi Allah'a iman ile dolu olan birinin güveni de o oranda artar.
Burada anlaşılıyor ki kişinin tevekkülü imanı oranındadır.
Vekil olarak Allah'a dayandığımızda işlerin sonucu
her zaman bizim istediğimiz gibi sonuçlanmayabilir. Bizler seferden sorumluyuz,
zaferden değil. İşimiz, sonuçlarla değil; yapmamız gereken sebeplere sarılıp
elimizden geleni ortaya koymaktır.
Her şeyde olduğu gibi tevekkül kavramında da
insanlar yanlış anlamalara girmiş bulunmaktadır. Özellikle devlet eliyle kumar
sektörünün yasal hale getirilmeye çalışılması ile insanların çalışmadan zengin
olma düşüncesine girmesi bunda etkilidir. Üreten bir nesilden hazıra konan bir
nesle doğru yol aldırmak isteniyor.
Modern hayat, insanları sebeplere odaklandırıp işin
arka kısmını unutturdu. Akılları, gözlere indirgeyip insanları manevi olarak
kör etti. Ya da sebepleri yerine getirmeden kısa yoldan haram yollardan
zengin etme yolları göstererek teekkülcü(yiyici) bir nesli ortaya
çıkardı.
Çalışmadan, çabalamadan çeşitli haram oyunlar ile
insanların bakış açısını bozmaya çalışıyorlar.
Tevekkül kavramı da bu azgın putun kurbanı durumda.
Çalışmadan, çabalamadan devlet içindeki dostlarına sırtını dayayıp teekkül{yiyici}
haline gelmiş birinin ne devletine ne de toplumuna bir faydası dokunur.
Yıllarca sınav sorularını çalıp kendi mensuplarına
veren kirli eller, mankurtlaştırılmış insan tipini oluşturdular. Kendilerinden
olmayanın önünü kesip kendi elemanların yolunu açarak haramla beslenmiş maymun
topluluğu haline getirdiler. Sonra da bu ülke neden gelişmiyor diye sitem
ediyoruz.
Diyeceksiniz bunun tevekkülle ne alakası var?
Evet, siz de haklısınız; ama bilmelisiniz ki bu
durum, tevekkül ile o kadar alakalıdır ki yeter ki hikmet gözüyle meseleye
bakabilelim.
Kavram olarak tevekkül, "Bir sonuca ulaşmak
için gerekli olan sebeplere teşebbüs ettikten sonra başarıyı Allah’tan
beklemek, O’nun takdirine razı olmak.” demektir. Haram yollarla başa gelen
kişiler sebepleri yerine getirmediği için başarıyı Allah’tan değil de onu işe
yerleştirecek insandan beklemeye çalıştılar.
Adaletsiz bir şekilde işe giren adam haksızlık
karşısında dilsiz şeytan duruma geldi. Artık onu işe yerleştiren ne dese onu
dinlemek, emirlerini yerine getirmek zorundadır. İnsanoğlu kime sırtını dayasa
onun sözünü dinlemek mecburiyetindedir. Bundan ötürü Müminler Allah'a
dayanırlar ve Allah’tan yardım dilerler.
Tevekkül mü, teekkül mü yoksa körlük mü?
Karar sizin…
Vesselâm...