Şehid Rehber hakkında anlatılan çok etkileyici latif bir hatıra vardı. Ankara’da üniversitede okurken, Risale-i Nur meşrep talebelerle birlikte kaldığı evin etrafında bir kalabalık birikir. Gelenler komünist bir gruptur ve eve sloganla taş atmaktadırlar. Niyetlerinin iyi olmadığı anlaşılır. Ve evdeki şakirtler otururlar, “ne yapacağımıza dair bir istişare yapalım” derler. Şehid abi, söze girmeden hemen çıkar, elindekiyle dışarıdaki çapulcuları kovalar ve sonra içeri girip şöyle der: “Şimdi istişare edebiliriz!”
Herkesin serbestçe paylaştığı fikirlerin, anında başkasına ulaşmasıyla günümüzün dünyası, gayelerin ve mevzuların sıkça değiştiği devasa bir istişare meclisi haline geldi.
Peygamber Efendimiz (sav)’e yapılan alçak hakaret olayında da düşüncesini açığa vurmayan kimse kalmadı.
İslami cenahta itibar edilen birine göre, “Resulullah (sav), kendisine bu tür çirkinlikler yapıldığında sabrettiği için, biz de O’nu örnek alarak sadece sükunetle tepki vermeliymişiz.”
Başka birine göre, dış güçler ve yerli uzantıları, milleti birbirine kırdırma planı yapmış, aman ha herkes çok dikkat etmeliymiş, mevzu başkaymış.
Karşı mahalle zaten bildiğiniz gibi.
Alemi kendileri gibi geri zekâlı olarak gördükleri için onlara göre, ortada hakaret yokmuş, derginin amacı Peygamber’e aslında salavatlar getirip mevlid okumakmış, çizerin biri bu sırada cezbeye gelmiş, almış eline kalemi, kendisi uçamadığı için peygamberleri göklerde uçarak çizmiş.
Tabi bu anlama gelen zırvalarla yetinmeyip tehditler savuranlar daha fazla.
Neymiş, bu dincilere karşı bir kurtuluş savaşı daha gerekiyormuş, bunlar nasıl laiklik ve Kemalizm karşıtı sloganlar atarmış.
Tabi ki tek doğru tepki, evvela bu tuvalet kağıdının mekânı nereyse, oraya varmaktı ki Elhamdülillah öyle oldu.
Azıcık öfke bile İslami kesimlere, aralarındaki ihtilafları unutturdu.
Peki gerçekten birileri 2 Temmuz 1993 senedindeki Madımak benzeri bir şeyler de düşünmüş olamaz mı?
Bir kere aradan 32 yıl geçmiş. Siyaset ve sosyoloji çok değişti.
Kaldı ki, CHP kurultayının iptal kararı ertelenmeseydi de aynı güne denk gelseydi bu durum yine onların lehine değil aleyhine olurdu.
Velev ki, birileri bir tuzak kurdu. Sonuçta iman ediyoruz ki; “Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” Tuzaklarını boşa çıkardığı gibi, bu memleketin dini duyarlılıklarını test edenleri de şaşırttı.
Ve en önemlisi, bu menfur hakareti sahiplenen kesimler hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük gibi son derece yüz kızartıcı kendi iç çekişmelerini rasgele bağırıp çağırarak kapatmaya çalışırken müslüman halk nazarında bir kere daha İslam düşmanı olarak tescillendiler.
Tam da “Din Derslerini zorunlu olmaktan çıkaracağız” deyip de dinden uzaklaşmanın bedelini evladını mesela madde bağımlılığına kurban vererek ödemekte olan nicelerine kör ve sağır kalmışlarken.
Ve Kemalizmin, bu İslam Ülkesi için ne kadar vahim neticelere yol açtığı bir kez daha ortaya çıktı.
Bu sistem baş tacı edildikçe Allah’a da Kitabına da Peygamberine de Ayşe Annemize de Kabe’ye de Şeriata da velhasıl İslamın Aziz Şiarlarına hakaretler bitmez.
Neredeyse iki asırdır yaşanan bu değil mi? Biri bitiyor diğeri başlıyor. Ve mesele sadece farklı alanlarda kendini belli eden sözlü ve fiili biçimde kutsala saldırıyla da kalmıyor. Kemalizm tavizsiz bir şekilde hükmünü sürdürdükçe sanattan, akademiye, eğitimden spora kadar bütün alanlar dini itibarsızlaştırma ve dindarı horlama araçlarına dönüşüyor.
Şimdi bu iğrenç hakarete Kemalistlerin arka çıkması, Kemalizmi savunmaya çalışan ezik muhafazakarları da zor duruma düşürdü.
Son olarak nedir hakikat?
Uluslararası sıhyonist ahtapotun kolları sağlam durdukça en yakınındaki Gazze’li kardeşlerimiz başta olmak üzere hiçbir müslümanın itikadı, ruhu, geleceği, haysiyeti, şerefi güvende değildir.
Mevlâ, istikametten ayırmasın, ayaklarımızı yolunda sabit kılsın.