Hamd, yardımıyla İslam’ı aziz kılan âlemlerin Rabbi olan
Allah’a mahsustur.
Hamd, kahrıyla şirki zelil kılan Allah’a mahsustur.
Hamd, kendi emriyle işleri düzene koyan Allah’a mahsustur.
Hamd, kendisine yapılan şükürleri nimetleri daim kılan Allah’a mahsustur.
Hamd, tuzaklarıyla kâfirleri darmadağın eden Allah’a mahsustur.
O ki, adaletiyle günleri evirip çevirendir.
O ki, fazlıyla güzel akıbeti muttaki olanlara verendir.
O ki, gölgelenecek gölgenin olmayacağı o günde seçtiği kullarını
gölgelendirendir.
O ki, dinini diğer dinlere nazaran daha görünür kılandır….
Bu mukaddimeyi Selahâddîn-i Eyyûbî, Kudüs’ü Haçlıların işgalinden kurtarırken
okumuştur. Allah kendisine rahmet eylesin…
Selâhaddin, aradan yaklaşık bin yıl geçmesine rağmen her daim rahmet ve
şükranla anılıyor. Nice hükümdar, kral, lider unutulmuşken onun ismi anılmaya
devam ediliyor. Hayatı ve mücadelesi üzerine kitaplar yazılmaya, araştırmalar
yapılmaya devam ediliyor. Salt Müslümanlar değil, gayri müslimler de bunu
yapıyor.
Yapılan bir araştırmada Batı dünyasında Peygamberimiz Hz. Muhammed (AS)dan
sonra en çok tanınan Müslüman şahsiyet, Selâhaddin ismi çıkmıştır.
Bu, Allah’ın ona vermiş olduğu fazl ve ikramdan başka bir şey değildir.
Bu ikramının sebebi Kudüs’ü işgalden kurtarması gibi gözükse de Kudüs’ü onun
eliyle özgürlüğüne kavuşması da bu fazl ve ikramın bir parçasıdır. Kudüs bu
fazlın nedeni değil sonucudur.
Selahaddin, bütün imkân ve olanaklarını kullanarak üzerine düşeni yapmış ve
doğal olarak da Allah ona Kudüs’ün özgürlüğünü nasip etmiştir.
Selahaddin, Kudüs’ü yükselmek, siyasi emel ve ihtiraslarına ulaşmak için bir
basamak olarak asla kullanmamıştır. Aksine bütün imkân ve olanaklarını, aile ve
ömrünü Kudüs için feda etmiştir. Ailesiyle saraylarda şatafatlı bir hayat
sürebilecekken ömrünü at sırtında, basit bir çadırda ailesinden uzak bir
şekilde sürdürmüştür. Kudüs’ün fethinden sonra dahi bu basit ve sade
yaşantısına devam etmiştir.
Hayatına baktığımız zaman şu özellikleri ön plana çıkmaktadır.
- Selahaddin, salih ve mücahit bir ailede dünyaya gelmiş ve salih bir
ortamda büyümüştür.
- Selahaddin çok iyi bir eğitim almıştır. Kürtçe ve Arapçayı ana
dili gibi konuşurken Farsça ve Türkçe de biliyordu.
- Kendisi bir âlim idi. İlimsiz bir mücadelenin olmayacağını ve
zafere ulaşılamayacağını biliyordu. Etrafındakiler, yardımcı ve danışmanları
Allahtan korkan muhlis, mücahit âlimlerdi.
- Selahaddin, her alanda bir yenilikçi idi. Eğitim, askeri silah ve taktikler,
istihbarat ve haberleşme alanında büyük yenilikler gerçekleştirmiştir. Geçmişi
yıkmadan geleceği bunun üzerine inşa etmiştir.
- Ümmetin birliğine büyük önem vermiştir. Bu alanda verdiği çaba ve
gayret Kudüs’ün özgürlüğü için verdiği çabadan az değildi. Müslümanları
birleştirirken karşısındaki düşmanı olabildiğince bölmeye ve parçalamaya
çalışmıştır.
- Mal ve mülkten, gösteriş ve şatafattan olabildiğince uzak
kalmıştır. Altın ve dinarları biriktirme yerine halka dağıtmıştır. Vefat
ettiğinde arkasında sadece 12 dirhem ve 2 dinar bırakmıştır. Bunun yanında
cihat için kullanmak üzere 200 bin dinar borç bırakmıştır.
- Gösteriş, ucb ve kibre asla kapılmamış, ihlasla işinde çalışmaya
devam etmiştir. Bütün derdi, gamı, tasası Kudüs idi. Bütün uzuvlarıyla buna
yönelmişti.
- Öfke, intikam alma, karda aceleciliği değil, hilm ve affı, sabır,
istişare ve gönül kazanmayı esas almıştır. İhaneti ise asla affetmemiştir.
- O, kurtarıcı bir Selâhaddin bekleme hatasına düşmemiş kendisi
kurtarıcı olmuştur.
- Askeri gücü, siyaset ve diplomasiyle birlikte uygulayabilen
tarihteki nadir liderlerdendir.
Bütün bunların yanında Allah Teâlâ Kudüs’ün özgürlüğünü
murat etmiş ve Selâhaddin için de şartları oluşturmuştur.
Bu şartlara haiz olan şahsiyetler, yöneticiler, âlimlerimiz yetişirse Kudüs’ün
tekrar özgürlüğüne kavuşması uzak ve imkânsız olmayacaktır. O günler de
yakındır inşallah…
Siyonistlerin azgınlaştığı bu günlerde Allah bizlere Kudüs için çalışmayı,
Özgür Aksa’da ümmetçe namaz kılmayı nasip eylesin…