Hatırladığım kadarıyla bu yazım “siyasette yalan” üzerine
yazdığım son dönemdeki üçüncü yazı olacak.
Özellikle toplumsal dokuyu bozan ve insanları ayrıştıran
yalan söyleme probleminin hayatın diğer alanlarından çok siyasette yer alması,
siyaset=yalan yargısını güçlendiriyor.
Hele de bizim toplumumuzda…
Yalansız bir siyasetin de mümkün olduğunu Türkiye
siyasetine göstermek, çok zor da olsa gerçekleşmeyecek bir hedef değil.
Eskilerden günümüze yansıyan herkese “bir ev, bir
anahtar” gibi absürt vaatler, yerini herkese “traktör”e bıraksa da temelde aynı
gerekçeler yatıyor: “Dün dündür” ve “şaka yapmıştık”.
Bizim iddia ettiğimiz siyaset ise Müslüman olmanın vermiş
olduğu onurla yalansız ve dosdoğru bir siyaseti icra etmenin dik duruşudur.
Hür Dava Partisi’nin dört vekili mecliste bu dik duruşu
sergileme konusunda bir iddia sahibidirler.
Onların rol model aldığı tevhid ehli siyasiler de vardır:
Başta Hz. Peygamber aleyhisselam gibi bir devlet başkanı, O’nun dört halifesi
ve Ömer b. Abdülaziz gibi önde yürüyenleri gösterebiliriz.
Yalana ve iftiraya, hileye ve bozgunculuğa tevessül
etmeden doğruluğu, dürüstlüğü, emanet ehli olmayı hayatın şiarı bellemiş/örnek
olmuşlar.
Sadece halkın değil düşmanın dahi iltifatını kazanmışlar;
mal ve makam sevgisiyle hayat basamaklarını tırmanmayıp ilahi rızayı
hedeflemişler.
Hepsi birer devlet başkanıyken sıradan insanlar gibi
yaşamış, topluma üstün bir güven vermişler.
Halkın yöneticilerinden beklediği de bu değil mi?
Özellikle yalan ve iftirayı benimseyen siyasetçinin
sevgisini Yüce Allah, halkın kalbine yerleştirmez.
Peki, bizim siyasetçiler neden yalan söyleme ihtiyacı
hissediyorlar?
Yalansız bir siyaset, halkın yararına değil midir ki
dürüst davranma ihtiyacı hissetmiyorlar?
Muhalefet başta olmak üzere devlet başkanı makamına
oturmak üzere yalana sarılan her siyasetçi, yalan söyleye söyleye yalanı halkın
nazarında meşrulaştırma propagandası yapmıyor mu?
Bakınız; birbirlerine iyiliği tavsiye ve kötülükten
alıkoyma siyaseti gütmeyenler, birbirlerinin kuyusunu kazma yolunda adeta
şeytanla işbirliği yaparcasına yol alıyorlar.
Siyaset bu değildir, siyaset yalan değildir, siyaset
iftira değildir; siyaset kelime olarak eğitmek, düzene koymak demektir.
Toplumu fayda ve zarar konusunda iyi bir insan olmak için
eğitmek yalanla, iftirayla olmaz.
Mevcut partiler içinde yalansız, iftirasız bir siyaseti
icra edeceğinin güvenini uygulamalı veren Hür Dava Partisi bu yönüyle ağır
saldırılara maruz kalıyor.
Şayet toplum bugün fertler bazında değerlerinden uzak;
kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı bir siyasete maruz kalıyorsa halkı ifsat eden
siyasileri seçmeyerek iyi bir çözüm getirebilir.
Bugün bu tercihi yapma günüdür: Ya yalanı, yalancıyı,
iftirayı ve iftiracıyı seçeceğiz ya da örnekleri az da olsa “dürüst siyaset,
gerçek adalet” için yola çıkanlara destek olacağız. Seçim bize kalmış!..