Rahmet ikliminin başlandığı bu ilk
günlerde heyecan ve şaşkınlık var üzerimizde.
Recep ve Şaban gibi aylardan sonra
Ramazan atmosferine girmeyi bahşeden Allah’a hamd olsun.
Her yıl bir öncekine nazaran “Acaba
kavuşur muyuz?” düşüncesiyle “Nihayet kavuştuk!” dedirtmeyi
nasip eden Rabbime şükürler olsun.
Hele de kirlenen ruhlarımızın arınmaya
ihtiyacı olduğu bu dönemde Rabbim, ne de çok muhtacız affına, mağfiretine…
Hayatın giderek kalbimizi yorması,
dünyanın lezzet vermemeye başlaması, gözlerimizin semaya bakıp durması ruha ve
kalbe bir ayar gerektiğine işarettir.
Ramazanın bu ayarın mihenk taşı olduğunda
hemfikir olsak da aynı zamanda Ramazan, yüreğimizi kendisine açacak
girişimlerde bulunma zamanıdır.
Tamirat ve onarma zamanı olması gibi.
Yıllık bakım ve tamir gerektiren, sağlık
ve sıhhati pekiştiren, asıl gayenin Allah’ın rızası olduğunu unutmadan bu
emelleri de hediye eden bir ay…
Gündüzünü açlıkla geçiren, ağzını gıybet
ve kötü sözden alıkoyan, gecesini namaz ve secdeyle değerlendiren, Kur’an’ı hem
gecesi hem gündüzünde okumayı ihmal etmeyenlerin dünyası…
Özlemiştik camide toplu salavatları,
halka halka Kur’an okumayı, sokakların daha temiz ve dumansız, insanların daha
duyarlı ve nezaket sahibi olmasını…
Aracını yolun ortasına gelecek şekilde
park eden adam, hafifçe korna çalmamla öfke ve hışımla inip üzerime geldi.
Hatırlattım:
“Bu gece Berat gecesi, bu tavır bize
yakışmaz.”
“Özür dilerim” deyip yumuşamasından
anladım insanlarımızın kutsala saygısını ve ruha ince bir dokunuşa muhtaç oluşlarını.
Rabbim, ruhlarımıza ince dokunuşlarına
muhtacız.
Ramazan’ı buna vesile kıl.
Bizleri de aynı hassasiyet sahibi
kulların eyle.
Başımızı okşa!
Kullarının sana ne kadar muhtaç olduğunun
gerçeğini merhametinle süsle.
Ramazanınızı bu duygularla tebrik ediyorum.
Depremzede ve sel felaketine maruz kalan
kardeşlerim için Rabbimden sıkıntılarını bir an önce iyileştirmesini diliyorum.