İnsan nedir, ne için yaşar? İyilik nedir, kötülük nedir? Çevremize ne katıyoruz, nasıl bakıyoruz? İnsani ilişkilerimizi ne üzerine kuruyoruz? Ben yaşadığım ortama “iyilik” namına ne katabiliyorum? Herkese ve her şeye sadece kendi mutluluğumuzu hesaplayarak mı pozisyon belirliyoruz? İnsan hayatındaki buna benzer soru ve kavramların anlam dünyamızdaki yeri nedir, bunun ölçütlerini neye göre hesaplıyoruz?

“Ben” ve “sen” derken, aramızdaki ilişki ve bakış açısı neye göredir? İlişkilerimizde her şeyin temelini oluşturan “iyilik” ve “kötülük” sınırı nedir?

Elbette herkesin hayatında bunların cevabı ayrıdır. Örneğin Tolstoy’a, “Kötülük nedir?” diye sormuşlar, Tolstoy, “Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür” cevabını vermiştir.

Aslında sadece kendini düşünen ve sadece kendi mutluluğu için çalışan insan, bencil, çıkarcı ve kötü insan olarak tanımlanabilir. Kendi mutluluğunu, insanların mutsuzluğu üzerine bina etmek ya da onlara zarar verme üzerine bina eden kişi, etrafındaki insanlara kötülük yapmıştır. Hatta hiç kimseye zarar vermeyip, sadece ve sadece kendi mutluluğu için çabalayan da bu kategoride değerlendirilebilir.

Bu konuda Yüce Rabbimiz, “Her insanın iyilik ahlakı üzerine yaratıldığını” beyan eder. Tin süresinin (4-6) ve Şems süresinin (7-10) ayetlerinde, insan özünün “iyilik” olduğunu beyan eder. Peki, insan ne için ve neye göre kötülüğe düşer?

Aslında insan, fıtri özelliklerini ve insan ilişkilerindeki dengeyi kaybettiğinde kötülüğe düşmüştür. Yani doğrudan bir kişiye kötülük yapılmazsa dahi, sadece kendi mutluluğu üzerine her şeyi bina etmek, insanı kötülüğe düşürüyor. İnsan ilişkilerinde, doğru bağlantılar kurulmadığında ve tüm ilişkileri kendi mutluluğu üzerine bina etmek, yanlış yola sevk etmeye yeterlidir. Yani kötülükten kurtulmak için ve erdemli olmak için sadece kendin için yaşamak değil, başkalarını da hesaba katarak yaşamaktır.

Tarih boyunca insanlık hep bu arayışlar içerisinde bir yerlere varmaya çalışmıştır. Birçok düşünür bu konular üzerine kafa yormuştur. Son dönemlerde çok kullanılan “Empati” cümlesi bu arayışın neticesidir. Empati kelimesi sanki batının keşfettiği yeni ve sihirli bir kavram gibi lanse ediliyor. Oysa dinimiz İslam, insan ilişkilerinde empati üzerine kuruludur. Bizler inancımız gereği çevremizdeki insanlarla ilişkilerimizde sadece karşımızdaki kişiyi anlamakla kalmayız, aynı zamanda yardımcı olma noktasında da kendimizi sorumlu görürüz. Yüce Rabbimiz, yaşadığımız toplumun normları ne olursa olsun, sadece kendi mutluluğumuz değil, maddi-manevi yardıma muhtaç olan insanlara el uzatmayı tavsiye eder.

Sonuç olarak; sadece kendi mutluluğunu düşünmeyen, hiçbir karşılık beklemeden başkalarına iyilikte bulunmak ve onlara yardımcı olmak her insanın, özelde her Müslümanın en ulvi davranış biçimidir. Peygamber Efendimizin birçok hadisinde de Müslümanda olması gereken meziyetlerin “iyiliği beklenen, kötülük etmesinden korkulmayan” kimse olarak ifade edilmiştir.