Babamın hastalandığı günde, meşhur bir şirketteki önemli bir
görev için sözlü mülakatım vardı. Bu iş için uzun zamandır bekliyordum.
Kendi kendime “Şu mülakatı başarsam da bu evden de bu
ihtiyardan da kurtulsam” diye temenni ediyordum.
Sabah erkenden
hazırlandım. Güzel elbiselerimi giydim, iyi kokular süründüm. Evden tam çıkmak
üzereyken omzuma bir elin dokunduğunu hissettim. Dönüp bakınca babam olduğunu
gördüm. Hastalıktan beti benzi solmuş olmasına rağmen bakıp gülümsedi ve cebime
biraz para bırakıp şöyle dedi: “Tavır ve konuşmalarında hep olumlu ol. Hiç bir
soru karşısında heyecanlanıp telaşlanma”.
Onun bu öğüdüne içten olmasa da teşekkür ettim. Kendi
kendime, “Şansımı aradığım şu günde bile bu ihtiyarın nasihat ve
yönlendirmelerinden kurtulamıyorum” deyip evden çıktım. Ücretli bir arabaya
atlayıp sınavın yapılacağı yere vardım.
Şöyle etrafa
bakınırken kapı önünde ne bir güvenlik görevlisi ne de gelenleri yönlendirecek
birinin olmadığını görünce şaşırdım. Yönlendiren levhalardan başka bir şey
yoktu.
Şirketin dış
kapısından içeri girerken kapı kolunun yerinden çıkmış olduğunu fark ettim. O
anda az önce babamın “olumlu ol” öğüdünü hatırlayıp hemen kapı kolunu yerine
yerleştirip düzelttim. Sonra yönlendirici işaretlere bakıp ilerledim. Şirket
binasının bahçesinden geçerken hortumdan suyun yola aktığını gördüm. Demek
bahçıvan suyu kapatmayı unutmuştu. Babamdan unutmaktan kaynaklı hatalarımdan
yediğim fırçalar aklıma geldi ve vanayı bulup suyu kapattım.
Sonra levhaları
takip edip şirketin merkez binasına girdim. Merdivenleri tırmanmadan önce
girişteki bütün lambaların açık olduğunu gördüm. “Babam olsa bir ton laf
ederdi” diye aklımdan geçirdim ve gidip şu gündüz vakti açık duran lambaları
söndürdüm.
Nihayet sınavın
yapılacağı en üst kata vardım. Vardım varmasına da gördüğüm o kalabalık manzara
beni gerçekten şaşırttı. İsmimi sıraya yazdırdım ve bir köşede bekledim.
Mülakata gelenlerin kimi filanca Amerikan üniversitesinden mezun, bazısının şu
kadar iş tecrübesi var.
Kendi kendime ben
en iyisi mülakata katılmayıp gitsem mi diye düşünürken babamın bana bir sürü
şeyler diyeceğini düşünerek “Ya sabur” çekip beklemeye koyuldum. Sonra baktım
mülakat için içeri girenler fazla tutulmadan çıkıyorlar. Kendi kendime, “Yahu
şu adamlar bu zarif giyimleri, yüksek tecrübe ve diplomalarıyla
beğenilmiyorlarsa beni mi beğenecekler!!.” Dedim.
Oturduğum yerden kalktım ve bu iş bana göre değil deyip
ikinci defa mülakata girmemeye azmettim. Tam gidiyordum ki baktım görevli ismimi
okudu. Aniden karar değiştirip döndüm ve içeriye girdim. Sandalyeye oturdum.
Karşımda üç kişi vardı. Bana baktılar ve gülümsediler. Sonra içlerinden biri:
“Görevi ne zaman devralmak istersiniz?” dedi. Bir an şaşırdım ve “Herhalde
bunlar benimle alay ediyor” dedim. Bundan sonra sorular gelecek sandım. Gene
babamın sınav esnasında kendime güvenmem konusundaki öğüdünü hatırladım.
Kendimi toparladım ve: “Sınavı kazanmam durumunda göreve başlarım.” dedim.
Komisyonun diğer
bir üyesi “Sen sınavı kazandın ve bu iş bitmiştir” deyince ben, “Ama herhangi
bir soru sormadınız” deyince komisyonun üçüncü üyesi: “Biz soru sorup cevap
almak şeklinde buraya gelenlerin hiç birinin yeteneklerini ölçemeyeceğimizi
biliyoruz. Bu nedenle şahsı değerlendirmemizin pratik bir uygulamaya
dayanmasını kararlaştırdık. Kamerayla içeri girenleri izledik. Yol boyunca üç
müdahale gerektiren olay vardı. Bunlara ancak sen müdahale ettin ve kazanan sen
oldun.”
Bu anda kafamda sadece babam vardı. Başka hiçbir şey değil.
Bir an önce dönüp ellerini ve ayaklarını öpmek istiyordum. Dışı sert ama içi
merhamet dolu o koca çınarı anlamış olmanın rahatlığı ile sınav salonundan
çıkıp eve doğru ilerledim. Evin önünde komşu ve akrabaların olduğunu görünce
şaşırdım. Toplanan kalabalığın bana bakışlarından bir şeyler olduğunu sezdim.
Evet, ben sınavdayken babam bu fani dünyaya veda etmişti.
0 yorum