HÜSEYİN KAYA
Yazı Dizisi | HÜDA PAR Neden Hedefte?-2 "Dört Parça"
HÜDA PAR’ın hedefe alındığı ve tümüyle mesnetsiz iddiaların
yer aldığı yazıda herhalde konuya “derinlik” katmak için olsa gerek biraz
geçmişe gidilmeye çalışılmış ve özenli bir şekilde dini değerler aşağılanarak
“ihanet ve işbirliği” gibi kelimelerle beraber zikredilmiş. Aynı zihniyet ürünü
başka yazılara baktığımızda neredeyse tümünün “kopyala-yapıştır” şeklinde
kaynak zikretmeden birbirinden alıntılar şeklinde olduğunu gördük. Bu “ilmi
derinlikten” yoksun yazıların yaftalama ve suçlamanın en kolay yolu olan
“genellemelere” sık sık başvurduğunu fark ettik.
Bu yazıda da daha girişte aynı usul kullanılmış:
“Kürt ve Kurdistan toplumu, aynı inanca sahip dört işgalci
devletin sömürgeci politikaları nedeniyle, özellikle de “din-ümmet kardeşliği”
söylemini, ihanet ve işbirliğinin geliştirilmesinde etkili bir tarzda kullanan
bu devletler, kendi ulus devletlerini kurarken, ezici çoğunluğu Müslüman olan
Kürtlere karşı imha ve inkar temelinde yaklaşmış, Kürtleri ve Kürdistan’ı kendi
aralarında paylaşarak 4 parçaya bölmüşlerdir.”
Bir paragrafta o kadar çok çelişki barındırıyor ki, insan
hangisinden başlayayım diye düşünmeden edemiyor.
Adım adım gidelim…
-Kürdistan’ı dört parçaya bölenler bu dört devlet değil,
bölgeyi işgal edip sınırları belirleyen İngilizler ve Fransızlardır. Keza “ulus
devletleri” kurduranlar da onlardır. Yani PKK kafası daha ilk düğmeyi yanlış
iliklemiş.
-Dört devlet de Kürdistan konusuna “din-ümmet kardeşliği”
penceresinden bakmamış, ulusal çıkarlarını önceleyerek konuyu
değerlendirmiştir. Kaldı ki eğer bu konuda “din-ümmet kardeşliği” kullanılmışsa
da bu İslam değil, İslami değerlerin İslam dışı dünya görüşleri için
kullanılmasından kaynaklanmıştır.
-Dört devletten biri Amerikan müttefiki, laik, Kemalist ve
dini sosyal hayattan dışlamasıyla bilinen bir rejime sahip. İkisi, sosyalist
Arap milliyetçiliği ideolojisine inanmış rejimler. Biri “mezhep esaslı” İslam
Cumhuriyeti. Peki nerede kaldı “din-ümmet kardeşliğini” kullanan dört işgalci
devlet?
İNANÇ ÇEVRELERİNE DOST AMA İSLAM’A DÜŞMAN
PKK’nin “isimsiz” kalemi tüm yaşanmışlıkları, kayıtları ve
şahitlikleri göz ardı ederek PKK’nin hiçbir zaman “inanç çevreleriyle bir
çatışma moduna girmediğini” iddia ediyor ki bu iddia fazla komik kaçıyor. Her
zaman sosyalist ve milliyetçi Kürdi gruplarla çatışma için bahane aramış ve
yüzlerce infaza imza atmış bir hareketin Enver Hocacı mantığa ve Stalinist
hareket tarzına sahip olmasına rağmen İslami gruplara tahammül etmesine imkan
yoktu.
İddiaları okumaya devam edelim…
“Dikkat edilirse,
70’li yıllardan itibaren Kurdistan’da İslam orjinli çalışma yürüten onlarca
oluşum, tarikat vb. söz konusudur. Devlet her ne kadar bunlarla ilişki içinde
olup kimilerine bazı roller yüklemişse de bunları kendi halkına karşı silah
kullanan bir noktaya getirememiş ya da buna ihtiyaç duymamış ve farklı bir
misyonla ele almıştır. Hatta bazı oluşumlara ciddi engeller çıkararak onları
baskılayarak sınırlayan bir noktadan hareket etmiştir. Önemle üzerinde
durularak değerlendirilmesi gereken diğer bir nokta da İslam adına faaliyet
yürüten hiç bir grubun PKK tarafından “baskılanıyor- engelleniyoruz” diyerek
silaha sarılmamış olmalarıdır. Çünkü Kurdistan Özgürlük Hareketi hiç bir zaman
inanç çevreleriyle çatışma moduna girmemiş, tam tersine inanç çevrelerini de
Kurdistan devrim mücadelesinin bir alanı olarak görerek öyle yaklaşmıştır.”
Arada bir atıf yapacağımız “Savunmalar” isimli, Hizbullah
Ana Davası'nın mahkeme savunmalarından kitaplaştırılan eserde bu konuda şöyle
şeyler anlatılıyor:
“PKK’nin Kur’an–ı Kerim’e, Arapça’ya ve İslamî ilimlerin
öğrenilmesine olan düşmanlığı, sadece zamanın konjonktürü gereği yapılan ya da
fikri alt yapılarından kaynaklanan bir durum değildi. Onlar; dinini–diyanetini
hakkıyla öğrenmiş olan bir Müslüman’ın kendilerine yandaş olmayacağını ve destek
vermeyeceğini çok iyi biliyorlardı. Vasat bir şekilde İslamî yükümlülüklerini
yerine getiren Müslümanların onlara mesafeli davrandıkları, mücadelelerine
soğuk baktıkları, icraatlarını tasvip etmedikleri bilinen bir gerçekti. Daha da
önemlisi, İslamî bilincin, PKK’nin dayatmaya çalıştığı ideolojinin ve ulaşmaya
çalıştıkları hedefin önündeki en büyük engel olduğu gerçeği, PKK yöneticilerini
ürkütüyor ve uykularını kaçırıyordu. Bu yüzden de PKK, İslam’ın bir bütün
olarak Kürdistan bölgesinden çıkarılması ve Kürd halkının arasından tamamen
kaldırılması için yapılabilecek ne varsa, yapmaktan çekinmedi.
Bu sapık ve dinsiz anlayış, onların, bütün dini kurumları ve
dinin temsilcileri olan insanları hedef yapmalarına neden oldu. 90’lı yıllara
gelindiğinde; Kur’an–ı Kerim dersleri, PKK’nin vahşi saldırıları yüzünden
sekteye uğradı. PKK; köy köy dolaşarak çocukları Arapça okuyan, medreselere
giden, İslamî ilimleri tedris eden aileleri tehdit etti. Sadece çocuklar ve
aileleri değil, aynı zamanda ders veren Seydalar da bu tehditlerin kapsamı
içindeydi. Baskı ve tehditlerin fayda vermediği kimi yerlerde medreseler
basılarak ya öğrenciler ya da ders veren seydaları şehid ediyorlardı.” (age,
220)
Kitapta, imamlara ve çarşaf giyen kadınlara yönelik
baskılardan da söz ediliyor ve ya PKK’nin dediklerinin yapılması ya da köyün
terk edilmesinin istendiği belirtiliyor.
Somut örnekler veriliyor:
“Siirt’e bağlı Mıwêlê köyünde Molla Reşid adında bir imam
yaşıyordu. Bu imam, bütün din adamları gibi İslam’ın tesettür emrine karşı son
derece hassas ve tavizsiz davranıyordu. Hanımı evin dışında çarşafını giyer ve
yüzünün görülmemesi için peçesini takardı. PKK, bu durumu hazmedemediği için
Molla Reşid’in tutumunu değiştirmesi ve hanımının çarşaf ve peçesini çıkarması
için değişik metotlarla tehditler sıraladı. PKK, bu tehditlerin hiçbirisine
kulak asmayıp tutumunda taviz vermemekte kararlı olan Molla Reşid’e ne dinsiz
Rusların, ne de Yahudilerin yapmayacağı şeyi yaptı. Köye baskın yapan PKK,
bütün köylüleri bir meydanda topladı. Sonra Molla Reşid’in hanımının peçesini
zorla açtırıp köylülerin hepsinin ona bakarak geçmesini istedi. Bölgede benzeri
yaşanmış onlarca misalden sadece biri olan bu örnek, PKK’nin dine, İslamî
değerlere, İslam’ı hatırlatan bütün sembollere, ahlaki değerlere karşı düşmanlığının
ve giriştiği savaşın boyutlarını gözler önüne sermektedir.” (age,222)
Bu yapılanlar tehdit ve aşağılama sınırlarında kalmadı
elbette. PKK, sol hareketlerde klasikleştiği gibi güçlendiğine iyice kanaat
edince şiddetin dozunu da artırdı. Camilere yönelik fiili saldırılar yapıldı ve
camilerde Kur’an dersi alıp veren gençler dövüldü. Bazı köylerde ise tehditlere
boyun eğmeyen kimi imamlar ve İslami kimliğiyle bilinen şahsiyetler katledildi.
Şu ayrıntıyı özellikle belirtmek gerekir. “Savunmalar” kitabında
bazı isimler geçmesine rağmen bu konuda bizzat PKK’den ya da ona müzahir medya
ve siyaset çevrelerinden bu konuda bir yalanlama açıklaması söz konusu
değildir. Bazı isimler halen yaşamaktadır ve PKK çizgisinde siyaset yapmaya
devam etmektedirler.
Devam edecek…
0 yorum