211

 

Geçmişten süregelen manevi sarsıntı ve buhranların, anarşi ve huzursuzlukların asıl kaynağı, tevhid önderleri Peygamberlerin yeteri kadar anlaşılamamasındandır. Tevhid önderleri Peygamberler uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderildiklerinde, kavimleri tarafından yalanlanmışlardı. İşkencelere maruz kalmış, zorlu musibetlerle imtihan edilmiş, bazıları da acımazsızca şehid edilmişlerdi. Bunca zorluklarla karşılaşmalarına rağmen hiçbiri Allah’ın birliğine daveti başka bir zamana ertelememiştir. Uyarıcı olarak gönderildikleri kavimlerini, doğru yola davet etmeye devam etmişlerdir. İki cihan serveri Peygamberimize de nübüvvet verildiğinde, en yakınından başlayarak onları doğru yola davet etmiş, hidayet yolunu göstermiştir. Sevgili Peygamberimizi yeteri kadar anlayan ve bu ilahi davetine icabet edenler manevi sıkıntılardan kurtulmuşlardır. O’nun (sav) hayat bahşeden prensiplerini kendilerine rehber edindikçe de, dünyevi korku ve endişelerden azadelik almış; huzur ve mutluluğu elde etmişlerdir.

Bizlerin de, içinde bulunduğumuz ahir zamanda Peygamber Efendimizi tam manasıyla, hakiki bir şekilde anlamadan huzur ve mutluluğu elde etmemiz bir hayli zordur. Biz insanlar huzur, mutluluk ve saadetin asıl anahtarının Peygamber Efendimiz olduğunu bilemediğimizden sıkıntı ve zorluklardan hiçbir zaman kurtulamamışızdır. Oysa dünyevi sıkıntı ve zorluklardan kurtulmanın ve ebedi saadete ulaşmanın yolu bellidir, apaçıktır. Yaratılmışların en hayırlısı, en dürüstü, en güvenlisi, en karakterlisi, kısacası en mükemmeli olan Hazreti Muhammed (sav)’i anlamaktır. Yani kısacası ebedi saadeti istiyorsak Efendimizi sevmek, anmak ve anlamak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz.

Ülkenin her köy, belde, ilçe ve illerinde Peygamber sevdasının dalga dalga yayıldığı, etkinlik meydanlarında Muhammedî sevdanın arş-ı alaya yükseldiği bu günler, bu ahir zaman; insanlığın medar-ı iftiharı Hazreti Muhammed (sav)’i layıkıyla an-la-manın zamanı değil mi? İslam’ı anlamak, yaşamak ve hayat dini haline getirmek, Efendimizin hayatını öğrenme, tavır ve davranışlarını örnek alma ile mümkündür. Kurtuluşa ermenin, ebedi saadete ulaşmanın, zorlukları kolaylaştırmanın ve kıyametin dehşetengiz gününde Peygamberimize yakın olmanın yegâne yolu; Allah’ın emirlerini eksiksiz yerine getirmek ve Peygamberimizin sünnetine uymakla mümkündür; O’nu hayatımızın merkezine oturtmakla ve O’nu daima Allah ve meleklerin andığı gibi anmakla (desteklemekle) yani salâvat getirmekle mümkündür. Unutulmamalı ki salâvat, Hazreti Peygambere “en büyük destek” ve O’nun aziz davasına sahip çıkmak anlamlarına da gelmektedir.

Peygamber efendimiz salâvatla ilgili şöyle buyurmuşlardır: “Kim bana bir defa salâvat getirse, bu sebeple Allah Teâlâ’da ona on misli merhamet eder. O kimsenin on günahını bağışlar ve manevi derecelerini on derece daha yükseltir…” “Kıyamet gününde üç kişi Allah’ın arşının gölgesinde gölgelenir. Üzüntülü kişiyi teselli eden kimse, sünnetimi ihya eden kimse ve benim üzerime çokça salâvat getiren kimse...” “Dehşetli gün olan kıyamet gününde insanların bana en yakın olanları, en çok salâvat getiren kimseleridir…” “Asıl cimri, yanında adım anıldığı zaman bana salâvat getirmeyen kimsedir...” Görüldüğü üzere Peygamber efendimizin, salâvat getiren kişinin Allah’ın merhamet deryasına gireceği, kıyamette Allah’ın arşının gölgesinde gölgeleneceği ve yine kıyamette kendisini yakın olacağını ifade buyurmuştur. Ayrıca son hadiste de asıl cimri kişinin kim olduğunu beyan buyurmuşlardır.

Peygamber efendimizin salâvatın önemiyle ilgili birçok hadisi mevcuttur. Bir hadiste de şöyle buyurmuştur Peygamber efendimiz; Bir gün Cenabı Hakkın dört büyük meleği Cebrail (a.s), Mikail (a.s), İsrafil (a.s) ve Azrail (a.s) geldiler. Cebrail (a.s) bana dedi ki; “Ya Resulallah! Ümmetinden bir kimse, size günde on defa salâvat getirirse yarın kıyamet gününde ben onun elinden tutar, sırat köprüsünü kuşlar gibi geçirtirim.” Mikail (a.s) dedi ki; “Ya Habiballah! Ben o kula senin Kevser havuzundan kana kana içirtirim.” İsrafil (a.s) dedi ki; “Ya Nebiyallah! O kulun affı için başımı secdeye koyarım, Allah-u Teâlâ onu affetmedikçe başımı secdeden kaldırmam.” Azrail (a.s) dedi ki; “Sana günde on defa salâvat getirenin ruhunu Peygamberler gibi kabzederim.” Bunun üzerine Efendimiz; “Bu ne büyük lütuf Yarabbi! Bu ne büyük ihsan Allah'ım!”  diye buyurdular.

 

(Devam edecek…)

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *