7

Sorulan soru biraz rahatsızlık verebilir. Hafız kardeşlerimizi yermek ve hafife almak gibi bir niyetten Allah’a sığınırız. Biz hiçbir kimseyi rencide edici ya da kötüleyici bir dil kullanmamaya önem veriyor, küçük düşürücü söylem ve eylemlerden olabildiğince kaçınıyoruz. Niyet, kalemimizin yazabildiği kadar bazı hakikatleri dile getirmektir. Yoksa biz ne hafızlığa ne de Kur’an dinlemeye karşıyız, aksine bunlar bizim için yapmamız ve saygı duymamız gereken birincil özellikler. Buradaki kastımız Kur’an’ın maksat ve gayesi, mesajı, ne demek istediğini, okurken ne dediğini anlamaktır. Yani Kur’an’ın özüne inme. Çünkü öze inildiğinde maksat anlaşılmış olacaktır.

Burada karşımıza çıkan hafız, Kur’an ve öz kelimelerini incelediğimizde Kur’an okumak ile Kur’an’ı anlama ve uygulamak arasında derin farkların ortaya çıktığını görmekteyiz. Aslında hafızı Kur’an’ın özünü muhafaza eden anlamında kullanırsak daha yerinde olur. Günümüz dünyasında maalesef hem okuma anlamında hem de hıfzetme anlamında özünden koparılmış bir kitapla karşılaşmaktayız. Kur’an’ı okuma, anlama, yaşama noktasında birçok farkın ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu ortaya çıkan farkın insana etkisi noktasında olumlu mu olumsuz mu olduğu, çünkü Kur’an’ın kendisini örnek göstermesi ve örneklikte insanlığa huzur saadet ve mutluluğun geleceğini bildirmektedir.

Peki bunca okunmasına rağmen neden saadetli bir toplum meydana gelmiyor. Ahlaklı, erdemli, hâk ve hukuku bilen bir nesil yetişmiyor. Sayıları yüz binleri, milyonları bulan bunca hafız ve on binlerce adına din adamı dediğimiz yığınlar varken neden bir türlü sıkıntılar yakamızı bırakmıyor. Kur’an sömürgeciliği kaldırmış ve yasaklamış iken niçin hala sefalete sürüklenme ve kitleleri bağımlı hale getirme senaryoları ile  karşılaşmaktayız.? Neden yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız birilerine peşkeş çekilmekte? Şehirlerimiz neden betonlaşmaya mahkum edilmekte? Neden yeşil alanlarımız tarumar edilmekte. Çocuklarımız neden uyuşturucu şebekelerinin pençesinde kıvranmakta? Ümmet neden bin bir parçaya ayrılmakta? Neden küfrün pençesinde can çekişmekte?

Neden eğitim, ulaşım ve iletişimde birçok ülkenin gerisinde kalmaktayız? Yeryüzünde yaşanan bunca acılar neden ve niçin hala devam etmekte? Bölgemizde, sınırlarımızda, komşu ülkelerimizdeki karışıklıklar ve yürekleri acıtan, kanatan hadiselerin yaşanmasının müsebbipleri kimler? Sorunu hep dışarda mı aramalıyız yoksa dönüp kendimizi de sorguya çekmeli miyiz?

Yaşansın diye gönderilmiş olan bir hayat kitabımız var. Önderlerimiz, rehberlerimiz var. En büyük rehber ve yol gösterici olarak Kur’an yeter değil mi? Acaba onu anlama noktasında aramızı onunla nasıl tutuyoruz? Unutulmuş ve terk edilmiş olarak mı yoksa hayatımızı dizayn eden, sosyal, siyasal ve kültürel alanda bize yol gösteren olarak mı bakıyoruz? Herhangi bir konu hakkında anlaşmazlığa düştüğümüzde hakem olarak başvuruyor muyuz? Onu anlama noktasında neler yapıyoruz? Başka başka rehberler edinmek mi hayırlı yoksa dünya ve ahiret saadetini vaat eden Hayat kitabı Kur’an’ı mı?

Kur’an’ı anlama çabası veren, okurken anlamaya çalışarak hayatında tatbik eden, yürüyen birer Kur’an olma yolunda toplumlara ruh, canlılık, hareketlilik ve dinamizm katan Kur’an ve peygamber sevdalılarına selam olsun.

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *