Günümüz dünyasında hemen her şeyin çıkarlar üzerine
kurulduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar arası ilişkilerden, devletlerarası
ilişkilere kadar düşünülebilecek her alanda çıkarlar gözetilerek işler yapılar,
ortaklıklar kurulur ve işbirlikleri bu çerçevede sürdürülür. Gelinen noktada
ise güçlülerin çıkarları öncelikli, güçsüzlerin ise sömürülmesi, kargaşalara
tabi tutulması ve savaşlarla yok edilmesi gerçeği; artık kanıksanmış
durumdadır.
‘Güçlüler her zaman haklıdır, attıkları adımlar daima
önemlidir ve gerçekleştirdikleri işgallerin her daim haklı bir gerekçesi
vardır.’ Bu gerekçelerden yola çıkılarak politikalar geliştirilir, algılar
oluşturulur ve hayata geçirilmesi için basın başta olmak üzere ekonomik, diplomatik
ve askeri seçeneklerin her birisi veya hepsi bir bütün olarak devreye konularak
hedeflenen coğrafya, ülke ve bölge adım adım kargaşaya, işgale, savaşa ve yok
etmeye tabi tutulur.
Çıkarlarının, değerlerinin bir emri olduğunu bize
söylemezler. Ancak batı çıkarlarının, her zaman en öncelikli olduğu fikrini
zaten çoktan bize aşılamışlardır. Dolayısıyla batının değerlerinin de en
öncelikli değer olduğu ve dünyada herkesin bunu itirazsız kabul etmesi
gerektiği algısı ise çoktan oluşturulmuştur. Güçlü ve baskın araçlarla bütün
bunları, kendi dışındakilere dayatmalarıyla beraber; özellikle içimizden
devşirdikleri taşeronlarla da içeriden saldırılarını sistematik bir şekilde
devam ettirmektedirler.
‘İnsanlık değerleri’ dedikleri şey ise aslında batının
çıkarlarının tavizsiz bir şekilde korunması için uydurdukları göz boyamalardır.
Bizler, insanlık değerleri derken aslında batı değerlerinin/çıkarlarının
üstünlüğü, tartışmazlığı ve kayıtsız, şartsız kabulünü ifade ediyoruz,
demektir. İşte bu dairenin dışına çıkan herkes, kaosu hak ediyor, işgal ve
talanın uygulanması kaçınılmaz hale geliyor; savaşlar, katliamlar, açlıklar,
insanlık krizleri ve mültecilikler dünyanın ilk gündemi haline getiriliyor.
Tam da burada ilkeler devreye giriyor. ‘Beyaz adam her
zaman haklıdır. Demokrasi ve insan haklarından yanadır. Geri kalmış ülke ve
halkların terbiye edilmeleri, hizaya getirilmeleri ve kayıtsız şartsız itaat
etmelerinin sağlanması gerekir.’ Çünkü ‘uluslararası toplum’ dedikleri beşli
çete bunu böyle istemektedir. Birleşmiş Milletlerin, Güvenlik Konseyinin beş
daimi üyesi vardır. Bu beşli çetenin söylediği her şey ilkedir aslında.
İşte bu beş ülkenin çıkarlarının korunması, karşımıza
ilke olarak çıkmakta; geriye kalanların ise bu çıkarlara hizmet etmek
düşmektedir. Bu döngüyü kabul edenler, savaşsız bir şekilde haraçlarını düzenli
bir şekilde öderler ve dünyanın en zelil insanları olarak tarihteki yerlerini
alırlar. Yöneticileri ise halklarına ihanet etmenin zilletiyle hayatlarını
sürdürürler. Bu döngüyü kabul etmeyenler ise işgale, savaşa ve akla gelebilecek
her türlü operasyona tabi tutulurlar.
Netice itibariyle, ilke ve değer yoktur. Sadece batılı
barbarların çıkarları, sonu gelmez ihtirasları ve doymak bilmez iştahları
vardır. İlkesizlikleri ve kuralsızlıkları Müslümanlar ve mustazaflar hizasında
en acımasız bir şekilde devreye girer ve amaçlarına ulaşıncaya kadar da bir
saniye bile gaddarlıklarından vazgeçmezler.
O halde, batının bütün ilkesizliklerini ve
kokuşmuşluklarını ayağının altına alacak müminler yeniden sahneye çıkmalıdır.
Yeniden, sadece müslümanların değil, bütün insanlığın onurunu iade edecek bir
mücadele bilincini inşa etmeliyiz.
0 yorum