11


Dua, Kulun Rabbini tanıyarak O’nun yüceliği, sınırsız ve sonsuz kudreti karşısında kendi acizliğini, zayıflığını ve güçsüzlüğünü itiraf etmesi, derin bir sevgi ve saygı içinde O’ndan yardım niyaz etmesidir. Allah’ın birliğini dile getirme ve O’nu övgüyle anma hem bir zikir hem de duadır. Allah’tan af dilemek, merhametini niyaz etmek gibi manevi isteklere ve dünya ile ilgili dileklere de dua denir. İnsanın Cenâb-ı Hakk’a kulluğunu, bağlılığını dile getirmesi, Onsuz olamayacağını, O yardım etmeden hiçbir şey yapamayacağını belirtmesi de bir duadır.

Dua,  güçsüzün güçlüye iltica edip sığınması, Hastanın doktoruna yalvarması ve fakirin zengin olanın kapısında dilenmesidir. Dua, Aciz, fakir, çaresiz ve hasta olan insan oğlunun zaaflarının farkına varıp itiraf etmesidir. Kulun, Allah’a dua etmesi had ve hududunu bilmesi demektir. Ayeti kerimede “Rabbinize yalvara yakara ve sessizce dua edin. Çünkü O haddi aşanları sevmez.” 

Dua, kulun Allah’a bağlılığını en güzel şekilde dile getirdiği için Peygamber Efendimiz tarafından ibadetin özü sayılmıştır. (Tirmizî, Daavât 1)  “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin” âyetiyle, Cenâb-ı Hakk’ın duaya verdiği önemi pek açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

İşte bunun için Allah Teâlâ kendisine dua etmemizi yani kendisine olan bağlılığımızı sunmamızı, O’nun saltanatının ihtişâmı karşısında kendi yoksulluğumuzu ve hiçliğimizi itiraf etmemizi istemektedir. Bu âlemi, dünyayı, dünyadaki hayat mucizesini, hayatımızın devamı için yarattığı sonsuz nimetleri için kendisine şükranlarımızı sunmamızı emretmektedir.

Dua, kulun çok sevdiği rabbiyle perdesiz ve aracı olmaksızın konuşması ve bir araya gelmesidir. Bu açıdan baktığımızda dua en ulvi makamlardandır.  Allah’u Teâlâ kullarını dua etmeye davet etmiştir.  Ayeti kerimede “Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim.” Diye buyurmaktadır.  Bundandır ki aziz peygamberimiz   ” Dua ibadetlerin özüdür” diye buyurmuştur.

 Rabbimiz, başka bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur:  Kullarım beni senden soruyorlarsa ben on­lara çok yakınım. Dua ettikleri zaman ben onlara icâbet ede­rim. Onlar da bana icâbet etsinler! Bana iman etsinler ki böylece doğru yolda olanlardan olsunlar."  

Rabbimiz bizim için; "kul­larım" diyor. Bu ne büyük bir şereftir. Allah, “Kullarım!” buyurarak bizi kendisine izâfe edi­yor. Bu şerefin, bu yakınlığın, bu ünsiyetin ya­nında ibadetlerin meşakkati ne değer ifade eder ki? Bunu duyan bir Müslümanda yorgunluk, me­şakkat kalır mı? Şereflerin belki en yücesi. Kullarıma söyle Peygam­berim! diye bizi üçüncü şahıs za­miriyle de kullanmıyor üstelik Rab-bimiz bizi kendisine muhatap kabul ediyor, bize yöneliyor ve biz­zat kendisi, bizim sorularımıza cevap verme lütfunda bulunuyor. Ya­kınım diyor, siz bana dua edince ben anında icâbet ederim diyor.

Dua, manevi bir kalkandır. “Darda kalanların, kendisine yalvardıkları zaman duasını kabul eden ve onları sıkıntıdan kurtaran kim?” (Neml sûresi, 62)

 Darda kalan, sıkıntıya düşen, tehlikeyle karşı karşıya kalan kimsenin tutunacak bir dal araması, dalların en sağlamı ve sığınılacak limanların en kuytusu olan Cenâb-ı Hakk’ın himâyesini dileyerek O’na yalvarıp yakarması insanın tabiatında vardır.  Fıtrat kanununun işlemesi için,  Allah’u Teâlâ, kulunun duayı hiç ihmal etmemesini, başına gelecek belâyı beklememesini istemektedir. Dünyalık işlerimiz, meşguliyetlerimiz, nimetler içinde yüzmemiz bizi duadan gafil etmemelidir.

Sözün özü:  Allah’u Teâlâ kendisine dua etmemizi, dua ederken sessizce yalvarıp yakarmamızı istemekte, dua edenlerin duasını kabul edeceğini, özellikle darda kalanların yalvarıp yakarmalarını kabul buyuracağını bildirmektedir.

Rabim tüm dualarınızı kabul etsin.

Selam ve dua ile

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *