İnsanoğluna hak ve hakikati öğreten, şeref ve izzetin nerede ve kimlerin yanında olduğuna mutlak biçimde işaret eden Kur’an’ın ilahi öğretileri ile temel esasları anlaşılmadan ve hayatın her evresinde tatbik edilmeden yaşanılan sıkıntılardan kurtulmak, karşılaşılan sorunlara nihai çözüm bulmak ve tüm çağlara hitap eden evrenselliğini anlamak çok zordur.
Günümüzde, toplumu oluşturan bireylerin
yaşadığı sıkıntılara, karşılaştığı sorunlara çare bulamaması ve bazen de neye
hizmet ettiklerini bilememesi bu sebeplerden dolayıdır. İnsanoğlu yaşadığı
sorunlara, karşılaştığı sıkıntılara, duçar kaldığı problemlere kesin çare bulmak
istiyorsa, Kur’an’ın evrenselliğini, ilahi öğretilerini ve temel esaslarını
anlamak ve de hayatında uygulamak zorundadır.
Kur’an, indirilmeye başlandığı andan itibaren
sorunların çözümünde en fazla başvurulan merci olmuştur. Özellikle, Allah Resulü’nün
“sünnet”iyle desteklendiğinde, zamanın şartlarına göre çözümler sunduğu ve
sorunlara mutlak çözüm getirdiği açıkça görülecektir.
Kur’an’ın tüm çağlara hitap eden evrensel bir
kitap olduğu bilinmektedir. Evrensel bir kitap olduğu için de; zaman, mekân,
millet ayırmaksızın bütün insanlık âlemine hitap etmiştir.
Kur’an’a hizmeti dava edinenler; Kur’an’ın
ilahi öğretileri ve temel esaslarının herkes tarafından öğrenilip anlaşılması
için daimî bir gayret ve emek göstermişlerdir.
Zamanın müceddidi Üstad Bediüzzaman kitaplarında,
Kur’an’ın ilahi öğretileri, temel esasları ve evrenselliğinin bilinmesi
hakkında şu mükemmel örneği vermiştir:
Gece evinizde yatıp uyuduğunuz halde, sabah
gözünüzü açtığınızda kendinizi havada uçup gitmekte olan bir uçakta bulursanız
aklınıza hangi sorular gelir? Sizin, benim ve her insanın aklına istisnasız şu
dört soru gelir;
-Beni buraya “Kim” getirdi?
-Beni buraya getiren “Niçin” getirdi?
-Bu uçak “Nereye” gidiyor?
-Bu soruların cevabını “Kimden”
öğrenebilirim?
İmtihan vesilesiyle gönderildiğimiz “dünya”
da, yukarıda örnek verilen “uçak”tan farklı değildir. Dünyaya gözlerine açan ve
belirli dönemlerden geçen –istisnasız- her insanın aklına, bilinçli veya
bilinçsiz olarak şu dört soru gelir: Bizi buraya “Kim” getirdi, “Niçin”
getirdi, “Nereye” gidiyoruz ve bu soruların cevabını “Kimden” öğreneceğiz.
Aklımıza gelen dört soruya cevap bulmadıkça,
hayatın anlamını kavramamız mümkün olmaz. Biz ve etrafımızdaki varlıkların ne
olduklarını, neye hizmet ettiklerini, niçin var olup niçin yok olduklarını
bilemeyiz. Niçin yaşadığımızı bilemeden yaşar; -belki de- niçin öldüğümüzü
bilemeden ölürüz.
Üstad Bediüzzaman, “uçak örneği”nin devamında,
İşarâtü’l İ’câz eserinde şunları dile getirir: Kur’an’ın dört temel esası
vardır; bu dört esas, yalnızca Müslümanların değil her insanın aklını meşgul
eden ve onların bilinmesiyle hayatın anlam kazanacağı dört sorunun cevabıyla
ilgilidir. Bu dört esas; tevhid, ibadet/adalet, haşir ve risalettir.
Kitab-ı Kadim Kur’an-ı Kerim’in birinci esası,
“tevhid”tir. Kur’an baştan sona, bizi yokluk âleminden varlık âlemine getiren
Allah Teâlâ’nın fiil, isim, sıfat ve zatından bahsederek, “Bizi bu dünya
uçağına getiren kim?” sorusunu çok güzel ve anlaşılır bir şekilde
cevaplandırır.
İkinci esas, “ibadet ve adalet”tir. Kur’an,
bizi yaratan sonsuz güç ve kudret sahibi Allah Teâlâ’nın, O’nu tanımamız,
ibadet etmemiz ve beşerî münasebetlerimizde de diğer insanların hukukuna riayet
etmemiz gerektiğini anlatarak “Bu dünyaya Allah bizi niçin getirdi, ne
yapacağız?” sorusuna cevap verir.
Üçüncü esas, “haşir”dir. Kur’an, “Ölen
insanlar nereye gidiyor?” sorusunun cevabını; ölen insanların yok olmayıp kabir
âlemine intikal ettiklerini, kıyametin kopmasından sonra bütün insanların
tekrar diriltilecekleri, mahşer yerinde hesaba çekilecekleri, bu hesap sonunda
inanç ve ibadetlerine göre cennete veya cehenneme gideceklerini tafsilatla
anlatır.
Dördüncü esas, “risalet/nübüvvet”tir. Kur’an,
her insanın aklını meşgul eden bu soruların mutlak cevabını, ancak Allah’ın
seçkin kulları olan Peygamberlerin verebileceğini/öğretebileceğini anlatır.
Her insanın aklını meşgul eden bu sorulara verilen
cevaplar, Kur’an-ı Kerim’in evrenselliğini gösteren en mühim unsurdur. Zira
zamanın, mekânın ve milletlerin değişmesi ne bu soruları değiştirir ne de
Kur’an’ın akla uygun cevaplarını cerh edebilir.
Üstad Bediüzzaman’ın “Risale-i Nur”larda sıkça
dile getirdiği, Kur’an’ın dört temel esasını layıkıyla anlayan ve hayatında uygulayan
Müslümanlardan eylesin bizleri Rabbimiz.
0 yorum