0

 

 

Sahipsiz olan Arakan veya Halep mi? Yoksa kangren olmuş durumda olan insanlık veya vicdan mı?

Acılar içerisinde kıvranmaya duran insanlık, insanlığın mahrumiyetini yaşıyor. Her ne kadar acılarla yoğrulan Müslüman beldelerdeki garibanlar olsalar da özellikle Müslümanların neden sesi çıkmıyor demeyeceğim, çünkü Halep ve Arakan insanlıktan mahrum bırakılmış, ümitsiz bir şekilde insanlığı arıyor.

Sahipsiz ve kimsesiz kalmış günümüz mazlumlarının feryatları arşı alaya çıkmış vaziyettedir. Ne acı ki, insanlık bu mazlumlara kör, sağır, dilsiz ve hayasız bir şekilde 3 maymunu bile geride bırakıp dert ve acılarına dört köşe olmuş durumdadırlar. Öyle bir kabih suratları var ki bu mazlumlara acıları yaşatan yaratıkların, bakmaya mide dayanmaz hemen bulanır. Bu bé keslerin acıları üzerinden rant elde etmek için birbirleriyle tepişeduruyorlar.

Bu zalim barbarların getireceği adaletten ümidini yitiren mazlumların feryatlarından çıkan ses yankısı 1400 yıl önceye kadar gidip bize dönüyor. Muhatap benim, sensin, odur, heppimiziz. Vallahi ses vermeyenden hesap soracak paramparça olan bebe cesetleri…

1400 yıl önce Allah bizlere hitaben şöyle buyurmuştu: “Size ne oluyor da, ‘Allah yolunda ve: Rabbimiz! Bizi ehli zalim olan bu şehirden çıkar, bize katından bir veli/sahip gönder ve bize katından bir yardımcı gönder’ diyen zayıf/çaresiz bırakılan erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? (nisa 75) Bunu asırlar önce bizlere diyen Rabbimizin buyruklarından ne kadar da uzaklaşmışız. Bırakın bu savunmasız mazlumlar için küffara kafa tutup ceht etmeyi, İslam beldelerinde tutuşturulan bu ateşte yakılan günahsız çocuklara kendi evimizde dahi keyfimizi bozmaya yanaşmıyoruz. Halimiz içler acısı maalesef.

Arakan’da babasının eline tutuşturulan satır ile çocuğunun boynunu vurmasını emreden budistlere ses çıkarmadığımız her an için bizler mesulüz. Bu insanlık değil. Ya da tekerin içine konulan delikanlıyı ateşe verenlere böyle uzaktan beddua ederek mi kardeşliğimizi ispat edeceğiz.

Oysaki İslam coğrafyası bir bedenin aynı azaları gibi olmalıydı. Halep’e düşen bombaların, Halepçe’ye, Arakan’a, ya da kendi hanemize düşenden hiçbir farkı olmamalıydı. Oradaki kardeşimizin gönlüne düşen ağrı ve acı tüm ümmeti sancıya boğması gerekiyordu. Ama acılar o kadar sıradanlaştı ki, servis edilen meclis tartışmaları bile bu kardeşlerimizin acılarından daha önemli haber olarak seyredebiliyoruz vurdumduymazlıklarımız sayesinde.

Onların acılarına ortak mıyız? Kan ağlıyor mu gözlerimiz bu evlatlarımızın içler acısı hallerine? Yoksa bir futbol maçı skoru kadar da mı değerleri yok bu masumların çektiği acı ve ızdıraplar? Ki bu sorun çözüme kavuşabilecek derecede konuşulmuyor Müslümanlar arasında?

Ninni yerine kurşun-bomba sesleriyle büyümeye çalışan bebeler-çocuklar tek taraflı savaşın gerçek suretini bizlere ifşa ediyor. Ümmetin yetimleri kan ağlıyor! Kaç çocuğun daha annesiz babasız kalması lazım? Kaç baba çocuğunun yanmış bedenini göğsüne saracak bu zulmün bitmesi için? Bir kaç varil petrol için daha kaç varil bomba gökten gelecek kardeşlerimize?

            Belki birileri zannediyor ki yanan Halep-Suriye veya diğer mazlum beldelerdir. Ama üzülerek söylüyorum ki yanılıyoruz. Yanan bu mazlum coğrafyalar değildir. Yanan, küle dönmeye hazırlanan bütün ümmetin tefrikaya düşen kalpleri, mezhebi ihtilafların ümmet gerçeğinin önüne geçtiği ümmetin kendi benliğidir…

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *