Almanya’da oturan bir arkadaş, bir
yerleşim yerinden geçerken hız sınırını aştığı için ödediği on binlerce euroluk
cezanın yanında toplu katliama teşebbüsten hakkında dava açıldığını anlatmıştı.
Türkiye’de de son yıllarda nispeten artırılan tedbirlerle trafik kazalarına
bağlı can kayıpları azaldı. İzleme ve denetleme teknolojilerinin bu kadar
geliştiği bir dönemde herhalde daha etkin önlemler alınacaktır.
Kazaların kurbanlarına rahmet yakınlarına
başsağlığı dileyerek mevzunun açtığı diğer birkaç pencereyi de aralamamız
gerek.
Birincisi, tedbir penceresidir. Müslüman
toplumda bireye ve cemiyete taalluk eden her konuda tedbir almanın; sebep,
illet ve hikmet/maslahat olmak üzere üç gerekçesi vardır.
Mesela trafik kazalarına karşı tedbirin
sebebi; batıdakinin aksine yasal zorunluluklar veya kollektif kaygılar değil
bizzat ayet ve hadislerin emridir yani nastır.
İllet, kazaların varlığıdır.
Hikmet ve maslahat ise her şahsa, her
şarta göre değişebilir.
Haliyle bir Müslüman, alması gereken
tedbiri ihmal ettiğinde sadece kanuna karşı değil onu bizzat emreden Hak
Teala’ya karşı da vebal altındadır ve neticede kaza olsun ya da olmasın ilahi
bir emre lakayt kalması nedeniyle günah kazanmış olur.
Dolayısıyla ve maalesef bu şuuru
zayıflamış bir Müslümanı da trafik kurallarına uydurmanın yolu cep yakan
cezalardan geçmektedir.
İkincisi; sorumluluk penceresidir.
Müslüman toplumun yönetimi denildiğinde; malı, aklı, dini, canı ve nesli
korumak için görevli soyut ve somut disiplin anlaşılır.
Bu beş gaye de üç mertebede ele alınır.
Zaruriyyat mertebesi, beslenme, barınma,
güvenlik ve ifade gibi temel hak ve hürriyetlerin gerektirdiği düzeni oluşturmayı
ve devamını sağlamayı anlatır.
Haciyyat mertebesi, zorunluluğun bir
altında önemliliği ve kolaylaştırmayı anlatır. Yasalar, sınırlar bu
kapsamdadır.
Tahsiniyyat veya kemaliyyat ise gücü,
sanatı, güzelliği ve şükür için nimetteki istifadenin ziyadeliğini anlatır.
Bu üç mertebenin hepsinde hesap yapabilen
yönetimlerin adalet ve hakkaniyetle hesap sorduğu beşer, kusuru için ödediği
bedel can bile olsa vicdanen rahattır.
O yüzden kazalarla büyümüş acıları
hafifletecek olan hususlardan biri de beş gaye ile ilgili herkesin kendi
üzerine düşen mesuliyetini ciddiye almasıdır.
Üçüncüsü: Mânâ penceresidir. Kelime-i
şehadet ile Rabbini birleyen Müslüman, anlam krizi denilen cehennemden
kurtulduğuna göre, hadiselere yaratıcıdan kopuk, tesadüfi, başıboş ve rasgele
ortaya çıkan olaylar diye bakmaz.
Ve kaza gibi can yakan durumlarda da
meseleyi sadece tedbir ve sorumluluk ölçüleriyle ele almaz. “Tedbir gibi
akıl yoktur” hadis-i şerifiyle amel ederken; acizliğini ve çaresizliğini
de unutmaz: “Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O'ndan başka bunu
senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O'nun bol fazlını
geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O,
bağışlayandır, esirgeyendir.” (Yunus 107)
Müslüman; tevbe istiğfarın, duanın,
taatin, ihlasın ve sadakanın belayı def ettiğine yakinen inanır, bunu sürekli
tecrübe eder. Emredildiği gibi Rabbinden şifa, sıhhat afiyet ister, acı ve
kederden O’na sığınır. Yalnız enbiya ve evliyanın da ne büyük sıkıntılara
uğratıldığını bilir. Kişiye ahireti, hesabı, cenneti ve cehennemi unutturan
dünyada mutlak rahatlık arayışının hakikatte belanın ta kendisi olduğunu da
bilir. Ve bela geldiği zaman da istirca (İnna lillahi.. demek) ile beraber
sabr-ı cemil niyazıyla yine Rahman ve Rahim olan Mevlasına iltica eder.
Nihayetinde kendimize değil sürekli
başkasına gelecek diye zihnimizden uzak tuttuğumuz ölüm gerçeğinin bize
fısıldadığı öğütlerin, ayarlarımızı nasıl düzelttiği de ortadadır.
Efendimiz(sav) kabristana uğradığında
nasıl selam veriyordu (mealen) hatırlayalım: “Ey müminlerin yurdu,
Allah’ın selamı üzerinize olsun. Size vadedilen ölüm geldi, bize de yakında
gelecektir Allah ne vakit dilerse biz de arkanızdan geleceğiz. Allah’ım! Burada
yatanları bağışla.” (Müslim, Cenaiz 35/103)
Risale-i Nur mesleğinde sade bir
gurbetten sonra dün dünya sürgünü biten kayınpederim başta olmak üzere değişik
vesilelerle can veren tüm ehli imana Mevla rahmet eylesin, sevenlerine sabr-ı
cemil versin.