Peygamber Sevdalıları Vakfı’nın her yıl “Kaybedeni olmayan
yarışma” şiarıyla düzenlediği siyer yarışmasını her halde duymayanımız
kalmamıştır…
Peki, kazananı olmayan yarışmayı duydunuz mu? Evet, ismi
“Milli Piyango” olarak değiştirilen kumar yarışmasından bahsediyorum. Yarışma
mıdır? Evet, yarışmadır. Şeytanın kılcal damarlarında gezindiği halk “Büyük
İkramiye” ye ulaşmak için yurdun dört bir yanından Avrasya Maratonu gibi sonu
hüsranla biten hedefe doğru koşmaktadır. Bu yazımızda tırnak içinde geçen
senelerde “Kazanan”lardan bahsedeceğiz.
Hepimiz bir şekilde aslında kaybeden “Kazananlar”ın
hikâyelerini duymuşuzdur. Yine bir hatırlayalım; Denizli’de kendisine
“Büyük ikramiye” daha doğrusu büyük haram lokma çıkan Mehmet Sarıoğlu isimli
vatandaş, bu büyük lokma boğazından geçmemiş yutamamış, zokayı yutmuş ve
ömrünün sonunda bakıma muhtaç olarak yeşil kartlı sıfatıyla devletten aldığı
yaşlılık maaşıyla geçime muhtaç bir şekilde kaldığı barakada donarak ölmüştür.
Yine kendisine milli piyango bileti musibetinin isabet
ettiği Ayhan Yalçınkaya isimli vatandaş milli piyango bileti alıcılarına ders
niteliğinde şunları söylemiştir; “Bir anda zengin oldum. Param çabuk bitti.
Biten paralarla beraber huzurum da bitti. Çok kötü günler geçirdim. Piyango
biletini aldığıma pişman oldum. Devlet memuruydum, huzurlu bir hayatım ve güzel
dostlarım vardı. Huzurumu ve dostlarımı kaybettim. Şimdi memurluğa geri dönmek
istiyorum. Eski günlerimi arıyorum.”
Çay ocağı işletmecisi olan Ali Atıcı da bir anda altında
kaygan milyarlar bulan talihsizlerden. Haram yollardan gelen o kaygan paralar
ona da kaydırak olacak onu kaydıracaktı. Mutlu bir ailesi varken kendi eliyle
kendisini tehlikeye atmıştı. Parasını alır almaz eşini değiştirmişti. Tabi bu
onun hayatını da değiştirecekti. Eşinden boşanır, çocuklarından ayrılır. Yeni
bir evlilik yapar. Ondan da ayrılır. Değişim rüzgârına tutulur. Ağrı’ya giderek
14 yaşındaki bir kızı başlık parası karşılığında alır. Başına yeni felaketler
açar ve bize şunları söyleyecekti; “Hayal edemeyeceğim kadar zengin oldum.
Huzurlu bir ailem vardı. Bende huzur namına bir şey kalmadı. Gece uykuları
hasretim oldu. Bu paralar hayatımı kaydırdı.”
Şüphesiz ki haram paranın kaydırma özelliği vardı. Üzerine
çıkanlar kayardı. O da kaymıştı.
Ayakkabı boyacısı Mustafa Salgan’a bilet musibeti dört kez
isabet eder. Hayatının sonunda amansız bir hastalığa yakalanır, ilaç parasını
bulamaz.
Yıllar önceydi. Biletine isabet eden Ahmet Bayram ile
yapılan röportajı izliyordum. Şöyle diyordu; “Baktım kazananların hepsinin
hayatı değişiyor, perişan oluyorlardı. Onlardan ibret aldım. Çıkar çıkmaz 18
daire aldım. İşlerim ters giderse bu garantide olsun dedim. Kirası bana yeter
dedim…”
Onu izlerken içimden bu zeki biri demiştim. Birkaç yıl sonra
bu adamın da ilk önce eşini değiştirdiğini, boşandığını, gece hayatına
daldığını, kumar girdabına girdiğini ve kendisini asarak intihar ettiğini
öğrenecektik. Onun da hikâyesi selefleri gibi acı bitmişti. Haram para ona da
kendir ipi olmuştu.
Bir gün televizyonda “Büyük İkramiye”yi kazanan biriyle
röportaj yapıldığını görmüştüm. O öncekilerden biraz ders almış gibiydi. Şöyle
diyordu; “Yemin ediyorum eğer isabet edeceği tam bileti bilsem dahi satın
almam. Bana çıkmadan önce mutlu bir hayatım vardı. Bana çıktıktan sonra hayatım
kaydı. Diğerlerinin durumunu öğrenince haram parayı acilen hayatımdan çıkardım.
Normal hayata döndüm. Felaketin eşiğinden döndüm.”
Kaygan paraların üzerinden atlayarak kendisini kurtarmıştı.
Bilet alıp kendilerine herhangi bir “ikramiye” çıkmayanlar
da bir şekilde kayıyordu. Şöyle ki; Aralık ayında kurdukları hayalleri yılbaşı
gecesinde yıkılarak kafalarında kurdukları evlerini yıkıyorlar, hayal âleminden
uyanıyorlar, psişik bir darbe alıyorlar.
Neticede biletlerine isabet ettiğini öğrenenler başta sevinç
gözyaşları dökerken filmlerinin sonunda hüzün gözyaşları döküyordu. Mutluluğu
haramda arayana mutluluk haram oluyordu. Emeksiz ekmekten hayır gelmiyordu.