Hey “karafatma!”
Hey “ninja!”, “örümcek kafalı!”, ”yobaz!”...
Ve daha neler neler...
Tüm bunlar, sırf inancı gereği en doğal hakkını kullanıp, rızayı İlahi için tesettüre bürünenlerin, yıllarca duyduğu, duymaktan bıktığı lakaplardan, hakaretlerden sadece bazıları...
Peki, herkese ve herkesime yönelik sınırsız özgürlüklerin konuşulduğu zamanımızda, bu gibi hakaretler bitti mi dersiniz?
Elbette bitmedi...
En yakın örneği Hatay'ın Erzin ilçesinde yaşandı.
Başörtülü ortaokul öğrencisi bir kızımız, Fen Bilgisi öğretmeninin hakaretine uğradı mesela…
5’inci sınıf öğrencisi kızımızın anlatımıyla devam edelim yazımıza…
"Fen dersindeydik, kalem almak için arkamı dönmüştüm. Öğretmenim de başörtümü kastederek ‘ karabaş dön önüne' dedi. Ardından hemen teneffüs zili çaldı. Ağlamaya başladığımı görünce öğretmenim beni yanına çağırdı ve özür diledi. Ama özrünü kabul etmediğimi söyledim."
Bundan sonrasını da, bu hakareti sineye çekmeyen, pasif davranmayan, kızının ve tesettürünün arkasında sağlamca bir duruş sergileyen izzetli ve onurlu babadan nakledelim.
"Kızım okul servisinden indi. Yanıma geldi ağlayarak. Ben de bunun üzerine o öğretmenini aradım. Öğretmenine durumu sordum. Bana dedi ki "ben kızınızdan özür diledim. Sizden de özür diliyorum" ama dedi "özrümü de kabul etmiyorsanız nereye istiyorsanız şikâyet edebilirsiniz'" dedi. Ben de önce okul idaresiyle görüştüm. Onlara şikayetimi bildirdim sonra İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne şikâyette bulundum."
Olayın akabinde Valilik idari soruşturma başlatıyor, öğretmen açığa alınıyor. Ancak bunlar sadece lokal ve pansuman mesabesinde müdahaleler. Asıl etkili ve gerekli yöntem bellidir.
Acilen başörtüsünün ve tesettürün anayasal güvence altına alınması gerekmektedir.
Fakat bu olayın farklı bir boyutu daha var ve en nihayetinde bu kızımız, bir daha bu öğretmenin dersine girmek istemiyor.
Sadece bu bile, psikolojik olarak olaydan ne kadar çok etkilendiğini gösteriyor.
Çünkü bilhassa çocuklar, bu ve benzeri tutumlardan fazlasıyla etkilenirler.
Böyle ayrıştırıcı, hakaret içeren lakaplar çocukların sosyal ve psikolojik gelişimlerine, ruhsal bütünlüklerine zarar verir.
Kişilik ve kimlik gelişimi, küçük yaşlardan itibaren şekillenmeye başlar. Özellikle bu dönemlerde çocukların böyle hakaretlere maruz kalması, olumsuz öz benlik algısına sebebiyet verecektir.
Zira öz benliklerini küçültücü, öz saygılarını zedeleyici lakapların takılması, “çocuğun kendini dışlanmış, savunmasız, çaresiz” hissetmesine neden olabilmektedir ve pek çok çocuğun, bu sebeple depresyona girmesi, uyku sorunu, okul fobisi ve sosyal anksiyete gibi nahoş durumlar yaşaması kaçınılmazdır.
Hatta bazı çocuklarda, zikretmek istemediğimiz daha ileri boyutlarda sorunların da, oluşması muhtemeldir.
Kısacası bu, sadece bir çocuğun başörtüsüne yönelik bir hakaret değil, o çocuğun psikolojik, fizyolojik ve sosyolojik açıdan zarar görmesine sebebiyet verecek bir davranıştır.
Üstelik bunu bir öğretmenin yapması, oldukça acı ve düşündürücüdür...
En nihayetinde çocuklar, anne ve babalara, öğretmenlere, devlete, hülâsa tüm topluma emanettirler.
Hem de en değerli emanetler...
Dolayısıyla çocuklara karşı her türlü fiili ve sözlü tacizlerin olmaması için eğitim ile beraber, kesinlikle ama kesinlikle caydırıcı cezalar muhakkak getirilmelidir.
Yoksa mevcut durumun vahameti ortada...
Dileyen, gençlerimizi geniş çaplı kitlesel etkinliklerde köpek gibi havlatıyor...
Dileyen, körpe yavrularımıza “karabaş” diye seslenebiliyor…
Önü alınamaz ise, şimdi yaşadıklarımızın, yarın yaşayacaklarımızın sadece fragmanı olacağını hatırlatmış olalım...