Yine bir Aşura mevsimindeyiz; acı, hüzün ama bir o oranda
kahramanlık, cesaret, yiğitlik günlerinin anıldığı mevsimdeyiz. Hüseyni yiğitliği,
Zeynebi cesareti anmamız, erkek ve kadın olarak o yüce şahsiyetlerden Allah yolunda,
İslam için nasıl kurban olunması gerektiğini öğrenmemiz gereken günlerdeyiz…
Her yıl Müslümanlar Aşura günlerinde, Muharrem ayında
Resulullah’ın ciğerparesi İmam Hüseyin’in ve Peygamberin ev halkının Kerbela
çölünde alçakça, vahşice katledilmesinin, Peygamber evinin kadın ve
çocuklarının esir alınıp köleler gibi zincirli el ve ayaklarla şehir şehir dolaştırılmalarının
acısını, hüznünü ta derinden yaşar, gözyaşlarına boğulurlar. İslam tarihinin,
belki de insanlık tarihinin en acı, en kahredici hadiselerinin başında gelen
Kerbela hadisesi için ne kadar ağlansa, matem tutulsa azdır. Bu hüzün, bu keder
hiçbir zaman bitmemeli… Bitmemeli ki zamanın Yezidlerine, zamanın İbn-i
Ziyadlarına olan düşmanlık sona ermesin…
Ama İmam Hüseyin’in şehadetine, Seyyide Zeyneb’in esaretine
ağlamak yetmez… Tek başına ağlamak İmam Hüseyin’in emel, hedef ve ideallerine
ulaşmamızı sağlamaz. Ağlayacağız tabi ki… Resulullah’a ve onun temiz Ehl-i
Beytine olan sevda ve muhabbetimizi dost ve düşmana ilan etmek için
ağlayacağız. Lakin İmam Hüseyin ne için kıyam etti? Hedefi neydi? Ulaşmak
istediği idealleri nelerdi? Ulaşmak istediği ideal nasıl büyük bir idealdi ki
bu ideal uğruna her şeyini ortaya koydu? Canını, malını, dünyasını, ailesini,
çocuklarını, sevdiklerini, dostlarını, sahip olduğu her şeyi gözünü kırpmadan
feda etti. Ve bütün bunları feda ederken en ufak bir pişmanlık duymadı…
Biz bugünün Müslümanları, bizim zamanımız ile İmam
Hüseyin’in zamanı arasında çok büyük benzerlikler var. Eğer İmam Hüseyin bugün
dünyamıza teşrif etseydi ne yapardı acaba? Nasıl davranırdı? Bütün bir İslam
coğrafyası zulüm, İşgal, katliam, sömürü, talan, ahlaki ifsat altında inim inim
inlerken ne yapardı acaba?
Bugün bizim dönemimiz ve İmam Hüseyin’in döneminin en önemli
iki ortak özelliği var; Müslümanların içine düştüğü durum açısından… Birincisi
dünya sevgisine olan aşırı tutkunluk ve bağlılık, ikincisi ise bu sevgiden
kaynaklanan korkunç zillet…
Kerbela hadisesi yaşandığı zaman Peygamberin vefatının
üzerinden ancak elli yıl geçmişti. Dönem tabiinlerin dönemiydi. Yani bilgi,
kültür ve bilinç açısından Müslümanlar kötü durumda değildiler. Peygamberin,
halifelerin, seçkin ashabın dönemini çoğu Müslüman ya bizzat yaşamış ya da
yaşayanlarla tanışma imkânına sahip olmuştu. Ama buna rağmen Kerbela katliamı
derin bir sessizlikle karşılandı. Müslümanlar İmam Hüseyin’e yardım etmekten
çekindiler. Zilleti yiğitliğe tercih ettiler.
Neden? Müslümanlar İmam Hüseyin’i sevmiyorlar mıydı? Ehl-i
Beyti sevmiyorlar mıydı? Tabi ki seviyorlardı. Peygamberin, cennet gençlerinin
efendisi diye ilan ettiği İmam Hüseyin’e karşı o dönemin Müslümanlarının
gönlünde büyük bir muhabbet ve sevgi vardı. Ama yine de onun katledilmesine
sessiz kaldılar.
Çünkü dünyaya bağlanmışlardı. Fetihler yoluyla Allah’ın
onlara lütfettiği zenginlik dünyevileşme hastalığına yol açmıştı. Dünyalarını,
dünyevi kazanımlarını kaybetmekten korkuyorlardı. O yüzden zilleti tercih
ettiler.
Bugün biz de aynı durumda değil miyiz? Müslümanız, iman
ehliyiz, hiç kimse Allah’a ve Resul-i Ekrem’e olan sevgimizi sorgulayamaz! Ama
dünyaya olan muhabbetimiz iman ve inancımız uğruna fedakârlık yapmamıza engel
oluyor.
İmam Hüseyin’in en büyük ideali İslam ümmetini dünya sevgisi
fitnesinden kurtarmak, uyandırmak, sarsmak, öze dönüşü sağlamak, dedesi
Resulullah’ın dinini tekrar ihya edip hayata hâkim kılmak, İslami bir hükümet
kurarak adaleti sağlamak ve zülüm ile zillet ortamını yok etmekti.
Evet, İmam Hüseyin ve yiğit yarenleri için kanlı gözyaşları
dökelim ama hedefleri, idealleri üzerinde de kafa yoralım ve o yüce ideallerin
peşinden koşalım.