Yine Eylül ayına yani sonbahar mevsimine
diğer adıyla hazan mevsimine girdik. Nedense artık yaprakların sararmaya
başladığı bu ayda içimize bir hüzün düşer. Bir başka yönden ise bu ay yine bize
hüzün verir. Bu ay denince aklımıza önce tarihimizde kara bir leke olan 12
Eylül askeri darbesi, sonra da coğrafyamızı işgal etmek için tezgâhlanan “11
Eylül saldırıları” ve sonrasında yaşanan işgal, kıyım ve zulümler gelir.
Evet, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin
üzerinden tam 42 yıl geçmesine rağmen yaklaşık bir milyon 683 bin kişinin
fişlendiği, 650 bin kişinin gözaltına alındığı, 230 bin kişinin yargılandığı ve
517 kişiye idam cezasının verildiği darbede yaşanan mağduriyetler, toplumda
bıraktığı derin iz, travma ve zulümlerin yansımaları halen devam ediyor. O
karanlık dönemin en büyük tahribatı ise darbe anayasasının halen yürürlükte
olmasıdır. Defalarca değişmesine ve yamalı bohçaya dönmesine rağmen maalesef
halen 12 Eylül Anayasası ve ‘12 Eylül ruhu’ anayasa, kanun ve mevzuatta
hâkimdir.
Türkiye tarihine kara bir leke olarak
geçen ve emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen bu darbe, 27 Mayıs 1960
Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası'nın ardından silahlı kuvvetlerin yönetime
üçüncü açık müdahalesi olarak tarihteki yerini aldı.
Darbeden sonra idam cezası verilen 517
kişiden 50’si idam edildi. Önce bir solcu, ardından bir sağcı asılarak sözde
dengeyi gözettiklerini söyleyen darbeciler, idam cezası alan 17 yaşındaki Erdal
Eren'i de yaşını büyüterek (!) idam etti. Darbenin baş aktörü Kenan Evren’in
kullandığı, "Asmayalım da besleyelim mi?" ifadesi, tarihe
bir utanç vesikası ve darbecilerin karanlık yüzünün aynası olmuştu.
12 Eylül, CIA destekli devletin içindeki
illegal organizasyonlar tarafından gerçekleştirildi. Provakatif eylemler ve
faili meçhul cinayetlerle 12 Eylül darbesine zemin hazırlandı. Darbeye ilişkin
dönemin CIA Türkiye Şefi olan Paul Henze’nin 12 Eylül darbesini, ABD Başkanı
Jimmy Carter'a "Bizim çocuklar başardı" sözleri durumu
anlamaya kâfidir.
Halkı adeta silindir gibi ezen darbenin
üzerinden 30 yıl geçtikten sonra darbecilerden hesap sorulmaya çalışılmışsa da
ülkemizin halen cunta anayasasıyla yönetiliyor olması büyük bir çelişki olarak
durmaya devam ediyor. 12 Eylül ile zamanında etkin bir şekilde hesaplaşma
yapılsaydı; ne 28 Şubat, ne 27 Nisan, ne de 15 Temmuz gibi ihanetler
yaşanmayacaktı.
Gelelim 11 Eylül 2001 saldırılarına:
ABD, 2001'deki 11 Eylül saldırılarını
bahane ederek önce Afganistan'ı sonra da Irak’ı işgal etti. Milyonlarca
Müslümanı katletti veya mülteci durumuna düşürdü. Bu işgal ve yıkımlar ile
bölgeye bıraktığı derin fitne sonucu Müslümanlar arasında çatışmalar devam
ediyor. Afganistan’dan geçen yıl büyük bir hezimet sonucu geri çekildi yalnız
geride büyük bir yıkım, kan ve gözyaşı bıraktı.
11 Eylül saldırıları sonucu, uçakları
kaçıran 19 kişi ile birlikte New York, Washington ve Pennsylvania'da toplam 2
bin 996 kişi hayatını kaybetti. Önceden planlanan bu saldırılar sonucu asıl
gayeleri olan “Büyük Ortadoğu Projesi” hayata geçirildi. Hedef Ortadoğu'daki
22 ülkenin sınırlarını değiştirmekti. Planların devreye sokulmasıyla dönemin
ABD Başkanı George W. Bush'un açıkça söylediği gibi İslam'a yönelik "Haçlı
saldırısı" başlatarak İslâm coğrafyasını işgal etmeye başladılar. Bir
taraftan Müslüman halkı katleden ve milyonlarca kişinin mülteci olmasına sebep
olan ABD diğer taraftan dünya uyuşturucu trafiğini yönlendirdiği bir sistem
kurup, ülkenin yer altı zenginliklerini de talan etti.
Neyse ki Eylül ayı denince Allah’tan
içimizi ferahlatan faaliyet ve çalışmalar da var. Kur'an Nesli Platformu
tarafından ülke geneli 7-10 yaş arası çocuklara yönelik 15
günlük "Hayat Namazla Güzeldir" programları
gerçekleştirildi. Namaz eğitimini başarıyla tamamlayan çocuklar, final
etkinliklerinde toplu namaz kılarak ödüllendirildi. Bu çalışma ve etkinlikleri
düzenleyenleri ve emeği geçenleri tebrik eder, muvaffakiyetler dilerim.
Selam ve dua ile…