Yazı Dizisi | HÜDA PAR Neden Hedefte?-3 | Muhalif Yok Çünkü
Hepsi Öldürüldü
Aslında İslami çalışmalar hedef alınmadan önce, PKK çok
sayıda kendisine muhalif olan milliyetçi ve sol düşüncedeki Kürt şahsiyeti
hedef almış ve infaz etmişti. Bu konuda yazılmış çok sayıda kitap ve makale
mevcuttur. Dönemin halen yaşayan tanıkları çok iyi biliyor ki PKK’nin
infazlarından, tehdit ve baskılarından dolayı çok sayıda Kürt hareketi tasfiye
edildi, kimi yönetici ve üyeleri ülke dışına kaçmak zorunda kaldı.
Çok detaya girmeden sadece 12 Eylül 1980 darbesi öncesi PKK
tarafından öldürülenlerden bir kısmını alalım buraya:
“1) Mustafa Çamlıbel: Kürdistan’da PKK’nın katlettiği ilk
yurtsever Ağrı’da Özgürlük Yolu yandaşı Mustafa Çamlıbel’dir.
1974 yılından sonra, Kürt örgütleri Kürdistan’ın tümünden
olmazsa da belirli kentlerinde örgütlü ve etkin bir konumdaydılar. Özgürlük
Yolu da Ağrı’da etkin olan Kürt sol örgütlerinden biriydi. PKK, Ağrı’da kitleyi
ve Özgürlük Yolu taraftarlarını sindirerek, Ağrı’ya egemen olmak istediği için
o sevimli genç insanı öldürdü.
2) Haki Karer: PKK, Kürt ulusal örgütlerinin güçlü olmadığı
alanlarda örgütlenmek istiyordu.
Kürt örgütlerinden Têkoşîn Gaziantep’te güçlü ve örgütlü
konumdaydı. Gaziantep’te örgütlenmesi için, Têkoşîn’i sindirmesi ve bunun
içinde provokasyonlar yapması gerekirdi. Bu yaptığı provokasyonlar sonucu,
kendi içinde de muhalefetten de kurtulmak istediği Haki Karer’i de kurbanlık
kuzu haline getirdi. Bir düşünceye göre, Haki Karer’i yaraladı ve daha sonra
hastanede öldürdü. Ya da Têkoşînle çatışmada Haki Karer yaralandı, hastanede de
PKK tarafından öldürüldü.
3) Mehmet Uzun ve Ali Kınacık: Haki Karer’in öldürülmesi
gerekçe gösterilerek, Têkoşînî Antep’te tasfiye etmek için öldürülen Kürt
yurtseverlerdir.
4) Ferit Uzun: Dengê Kawa lideri ve PKK tarafından 22 Kasım
1978 yılında Siverek’te katledildi.
Ferit Uzun’dan sonra Kurtalan ve diğer kentlerde de başka
Dengê Kawa taraftarı ve kadroları katledildi.
5) Mehmet Çakmak: TKP’nin Kürdistan’daki örgütlenmesinin
önde gelen önder unsurlarından biriydi. PKK, bütün diğer sol ve Kürt örgütleri
gibi TKP’yi de düşman ilân etti. Bu nedenle, Diyarbakır’da TKP’lilere ait
kitapevi basılarak Mehmet Çakmak katledildi. Arkadaşı Liceli Ömer Ağın da felç
oldu.
6) Beş Parçacıların katledilmesi: PKK, Kürdistan’ının beş
parça olduğunu savunan, Kürdistan’ın bağımsız ve bileşik devlet yapısını amaç
edinen Beş Parçacı Grubu kendisine rakip gördüğünden, Beş Parçacıların tüm
yönetimini ajan ilân ederek, çoğunu katletti.
7) Abdullah Irmak: Rizgarî ve Komal’ın Kızıltepe’deki
yöneticilerinden biriydi. Komal Yayınevi’nde otururken PKK’nın plânlı saldırısı
ile karşı-karşıya kaldı. Ağır yaralandı. Ölümden kurtuldu.
8) Zabit Kaplan: Şivan Hareketi’nin Diyarbakır Çermik
Kazasının yöneticilerinden biriydi. PKK tarafından katledildi.
9) PKK, KUK’u Kürdistan’da kendisi için engel gördüğünden
savaş açtı. PKK’nın bu saldırılarında, Abdulvahap Akman (Nusaybin), Mehmet
Akagündüz (Suruç), Kerim Hamidanoğlu (Siverek), Sıdık Matzar (Derik),
Abdulkadir Umur (Derik), Ziver Kaya (Nusaybin), Şeyhmus Kaya (Nusaybin), Mahmut
Zıngırtlı (Derik), Neytullah Özgen (Derik)Murat Yalçın (Ömerli), Bekir Öztürk
(Kızıltepe), Cemil Onur (Gercüş), Cemil Çakır (Nusaybin), Resul (Eruh),
Abdurrahman Aslan (Nusaybin), Sadık Özen (Nusaybin), Mahmut Karahan (Şêxêreş),
M. Selim Aslan (Kızıltepe), Ubeyit Sana (Lice Serdê), tespit edebildiğim
öldürülen kişilerdir.”
(https://burakeklik.wordpress.com/2012/11/10/pkknin-12-eylul-oncesi-oldurdugu-devrimciler/)
12 Eylül öncesinde gerçekleştirdiği infazlarla Kürt sol
hareketleri tasfiye eden PKK, darbenin gerçekleşmesiyle de kendini alanın tek
sahibi olarak görmeye başladı. Cunta rejiminin zindanlarda gerçekleştirdiği
işkenceler ve infazlar, dağılan Kürt örgütlerinin mensuplarının ayakta kalan
tek hareket olan PKK’de toplanmasına neden oldu. Silahlı mücadele ile devrim
hayali kuran Kürt solcular, PKK içerisindeki tek adamcı faşist yapılanma
karşısında şoka uğradılar. Tepki gösterenler de süreç içerisinde “hain” diye
suçlandılar, “objektif ajan” diye suçlandılar, “yozlaşmış” diye suçlandılar ve
birer birer infaz edildiler. Selim Çürükkaya, “Aponun Ayetleri” kitabında bu
konuda çok sayıda örnek anlatıyor. Hasan Yıldız, “Muhatapsız Savaş Muhatapsız
Barış” isimli eserinde şunları yazıyor: “PKK kurulduğu günden itibaren Kürt ve
Türk soluna karşı cephe aldı. Onları ‘Kemalist’, ‘Oportünist’ ve ‘İşbirlikçi
Kürt solu’ olarak niteledi. Bu gruplara karşı ‘Kürdistan’da zorun rolü’
teorisinde hareket edilerek saldırılar yapıldı. Yüzlerce insan öldürüldü.”
(S,104) Aynı eserde “Köy korucularına” karşı yapılan saldırılarda öldürülen
korucu sayısının 78 olduğu, buna karşılık aynı saldırılarda 640 sivilin
öldürüldüğü belirtiliyor. (s,99)
Hasan Yıldız, ‘1985 yılında bizzat Öcalan tarafından kaleme
alınan bir talimattan’ söz ediyor ve maddeleri olduğu gibi yazıyor:
“1-Halktan erzak ve para toplayın. Vermek istemeyenlerden
ceza olarak daha fazlasını alın.
2-Her köyde bir adam vurun, şiddet temelinde gelişmeliyiz.
3-Evlere, silahlı gündüz gözüyle girin. Aileler ya PKK’den
ya da düşmandan yana tavır almak zorundalar. Ara yol bırakmayın. PKK’ye karşı
olanları köy meydanında cezalandırın.
4-Peşmerge toplayın. Gelmek istemeyenleri zorla getirin,
direnen olursa öldürün. Gelmeyenler ajan, provokatördürler.
5-Sosyal şoven ve burjuva milliyetçi hareketlerden faaliyet
yürütenleri görürseniz bize danışmadan vurun. Bu konuda tam yetkiye sahipsiniz.
Bunlara yaşam hakkı tanımayın.” (s,101)
KİM BAŞLATTI?
1990’lara gelindiğinde Türkiye içerisinde rant paylaşımında
anlaşamayan derin yapıların ve istihbarat gruplarının çekişmesi vardı. PKK’nin
köy baskınlarına karşı koruculuk sistemi geliştirilmişti ve PKK de koruculara
ve ailelerine yönelik korkunç katliamlar gerçekleştiriyordu. Zaman geçtikçe
polis ve asker de tecrübe kazanıyor, kuralları ve yasaları bir tarafa bırakıp
“örgüt tarzı” bir mücadeleye girişiyordu. Hatta “rutin dışı” kimi uygulamaların
o dönemde “kurumsallık kazanmaya başladığını” söyleyebiliriz.
Konuyu detaylandırmadan iddiaları aktarmaya devam edelim…
“Kurdistan’da 1990’lı
yılların başı, halk serhildanlarının gelişip yaygınlaştığı yıllardır. Ve bu
tarihten itibaren de yurtsever Kürtlere karşı silahlı, satırlı saldırılar
başlıyor. Bu saldırılar, stratejik projenin bir gereği olarak Türk Gladyosu
eliyle devşirilmiş, “Kürt kökenli, Kürt asıllı” çeteleşmiş hainler üzerinden
gerçekleştiriliyor. Saldırılar öyle ahlaksızca, öyle hain ve canice yapılıyor
ki, sorgulamalara yol açıyor. Toplum içerisindeki en saygın, en dürüst
insanların katledilmeleri vicdani sorgulamalara yol açıyor. İç çatışmalarının
önemli nedenlerinden biri, İlim/Hizbullah denilen hain grubun Kürt
yurtseverlerine düşmanın istemlerine uygun sınırsız yönelme siyasetine itiraz
etmeleriyle de ilgilidir. Özcesi ayrışma, ya da guruplaşma, devletle ilişkiler
noktasındadır. Bu ajan ve kontra faaliyetin itirazla karşılanmaya başlanması,
Hüseyin Velioğlu grubunun bu kişileri de en vahşice yöntemlerle katletmesini
beraberinde getirecektir.”
İddia edildiği gibi 90’lı yıllar gerçekten de
“serhildanların gelişip yaygınlaştığı” yıllar mıydı?
Aslında “serhildan” dedikleri şey, halkı zorla sokaklara
dökmeleriydi. Özellikle 91 Nevruzunda Cizre ve Nusaybin’de halkı sokağa süren
örgüt, polisin “dağılın” uyarıları ve ateş açması karşısında halkın arasından
polise ateş açarak olayların büyümesine ve polisin kontrolsüzce ateş açmasıyla
can kayıplarının artmasına neden oldular. Nusaybin’de olayın canlı
tanıklarından biri polisten kaçan bazı kişilerin PKK militanları tarafından vurulduğuna
şahit olduğunu ifade etmişti.
Gelelim Hizbullah ile olan çatışmalara…
Bu çatışmaları kimin başlattığına dair çok da şüphe yok.
PKK’nin sol Kürd örgütleri infaz ve tehditlerle tasfiye etmesinden sonra dindar
halka ve aşiretlere yönelik tehditleri başladı. Çok sayıda kişi öncelikle
kırsalı terk edip kentlere göç etti; ama kısa sürede kent merkezlerinde de
tehditlerle yüz yüze kaldılar.
PKK’nin Hizbullah’ı hedef alması da bu süreçte başladı.
“Savunmalar” isimli kitapta Hizbullah yöneticilerinden Cemal
Tutar, PKK saldırılarına uzun süre karşılık vermediklerini, bu arada çatışma
olmasın diye aracılarla örgüte mesajlar gönderdiklerini ifade ediyor. Cemal
Tutar, mahkemede yaptığı “siyasi savunmada” PKK’nin birçok yerde kendilerine
yakın olan kişilere yönelik saldırılar gerçekleştirdiğini, çok sayıda kişiyi
öldürdüğünü, buna bir süre karşılık verilmediğini belirtip PKK’nin “çatışmalar
büyümesin” yönündeki çağrılara şu karşılığı verdiğini ifade ediyor:
“1– Ya Partiye teslim olacaksınız, onun emirlerini kabul
edeceksiniz, o ne derse onu yapacaksınız.
2– Böyle yapmadığınız takdirde bölgeden gideceksiniz. Yani
buraları terk edeceksiniz.
3– Bu ikisini de yapmazsanız hepiniz öldürüleceksiniz.”
(Savunmalar,238)
Cemal Tutar, savunmasında bazı isimler de vererek meselenin
şahitlerinin bulunduğunu belirtiyor:
“Şu an mecliste DTP Milletvekili olan Hasip Kaplan’ın;
İdil’de Sabri ve Hayriye Karaaslan’ın şehadetinden sonra birçok yerde PKK’nin
bu işi başlatmakla kendisine zarar verdiği yönünde eleştirel konuşmalarda
bulunduğunu biliyoruz. Ne yazık ki o da bugün bunları doğrulama cesaretini
gösteremeyecek durumdadır.
12 Eylül’den sonra yıllarca cezaevinde kalan Aslan D. isimli
Nusaybinli şahıs, PKK’nin militanlarından birisiydi ve Nusaybin’de
mesajlarımızı PKK’ye iletiyordu. PKK’den müspet cevap alamayınca; “Ben onların
haksız olduğunu ve size yönelik ithamların da yalan olduğunu biliyorum. Ancak yapabileceğim
bir şey yoktur” demiştir.” (Savunmalar, 230)
Devam edecek…