HAMAS; İslam’ın
ordusudur, Hz. Muhammed’in ordusudur, Ümmetin ordusudur; hatta özgürlük ve
adaletten yana olan tüm insanlığın ordusudur. Hayber’deki İslam ordusu ne ise,
HAMAS da odur. Bu gün Gazze; şecaat ve savaş yönü ile Hayber; mazlumiyet yönü
ile Kerbela’dır. Yani Gazze’nin bir yanı Hayber, diğer yanı Kerbela’dır. Bir
yandan Muhammedi bir ruh ve şecaatle savaşan ve insanlığın kitabına yiğitlik
destanı yazan, iman ve iradenin ete kemiğe bürünmüş hali olan İslam
askerlerinin, Hayberi günümüze taşıyan kahramanlığını müşahede ederken, diğer
yandan Kerbela’da kuşatılan İmam Hüseyin ve Ehli Beyt’in mazlumiyetini
görüyoruz.
Tarihe bakıp
Hayber’de olmayı isteyen Müslümanlar veya Kerbela’da olup İmam Hüseyin’e yardım
etmek isteyen ve o devirde O’nu yalnız bırakanlara lanet okuyan Müslümanlar;
işte size Hayber, işte size Kerbela...
Madem
Filistin’de yaşanan savaş, İslam Ümmeti’nin savaşıdır; o halde İslam Ümmeti ya
Filistin için savaşan ve her halktan unsurlar içeren bir ordu kurmalı ya da
orada savaşan HAMAS’ı, İslam’ın ordusu olarak kabul edip, ihtiyacı olan her
türlü destek sağlanmalıdır. İslam Ümmeti; Filistin Direnişi’ni, Hz. Muhammed’in
Hayber ordusu olarak görmeli ve bu orduyu tüm imkân ve kabiliyetleri ile
desteklemelidir. Nasıl ki başta Amerikalılar olmak üzere küresel şer güçleri ve
haydutlar, terör örgütü israil’in militanlarını kendi orduları olarak görüp
bütün imkân ve kabiliyetleri ile destekliyor ise İslam ümmeti de en az onlar
kadar Filistin’in silahlı kuvvetlerine sahip çıkmalıdır. Ayrıca kuşatmayı yarıp
mazlum Filistinli sivillere, kadın ve çocuklara sahip çıkmalıdır. Bazı
kaynaklara göre; küresel haydut ABD, terör örgütü israil’e silah ve mali destek
vermekle yetinmiyor, kendi komandolarını da kara harekatında katliamlara eşlik
etmesi için israil’e göndermiş. Siyasi figürler bu konuyu iyi işlemeli ve İslam
halkları, ABD’nin bu tasarrufunu gerekçe göstererek, Gazze’ye silahlı kuvvet
veya silah göndermek için uygun bir refleks ortaya koymalıdır.
Filistin’de
insani dram büyüyor. Gazze’de soykırım uygulanıyor. Bu meselenin; tüm
insanlığın, İslam Alemi’nin, Arapların hatta Filistinlilerin değil sadece
Gazze’nin savaşı olduğu algısı özellikle işlenmektedir.
Biz de diyoruz
ki; Gazze’de her gün yüzlerce bebek ve çocuk öldürülüyor ve soykırım
uygulanıyor; insanlık suçu işleniyor. Bu itibar ile bu savaş, özgür dünyanın
savaşı ve gönlü adaletten yana olan tüm onurlu insanların sorunudur. Özgür bir
dünyada ve dünya halklarının barışı ve insanlık ailesi tablosunda siyonizme yer
yoktur. Kendisi dışında diğer tüm insanları köle; hatta hayvan olarak gören bir
zihniyete sahip olan Siyonizm yok edilmeli ki, insanlık ailesi barış ve
özgürlük için bir ufuk yakalayabilsin.
Kudüs meselesi;
bir toprak sorunu değil; iman ve akide meselesidir. Filistinliler, ümmet adına
Siyonizm ile savaşmakta ve imani ilkelerimizin bize yüklediği mesuliyeti
omuzlamaktadır. Bu yönü ile de bu savaş ümmetin savaşıdır. Araplar, ümmetin bir
parçasıdır ve ayrıca Filistin, Arap coğrafyasının kalbidir. Bu mesele tüm
Arapların meselesidir. Gazze, Filistin’in ayrılmaz bir parçası ve Kudüs’ün
kanatlarıdır. Kudüs, bir güvercin ise kanatları Gazze’dir. Kudüs’ün
özgürlüğünün yolu, Gazze’den geçer.
O halde;
insanlığın, İslam Ümmet’inin, Arapların ve tüm Filistin’in kalbi Gazze için
atmalıdır.
İslam ülkeleri ve
Direniş güçleri, Gazze’nin savaş yükünü omuzlamalı ve ortak bir dava için
yapılan bir savaşta, savaşın külfetine ortak olmalıdır. Bu savaş, hepimizin
savaşıdır; külfetini, acılarını ve bedelini beraberce omuzlamalıyız. Bedeli ne
olursa olsun; İslam ümmeti, evlatlarını yalnız bırakmamalıdır.
Gazze’nin kanı,
bizim kanımız, canı bizim canımız ve ruhu bizim ruhumuzdur.
“Ya şehadet ya zafer” parolası, tarihte birçok fethin ve zaferin tılsımı olduğu gibi bu savaş için de bu sırrı ümmet olarak düstur edinmeliyiz.