"PKK, Marksizim-Leninizm geleneğine uygun bir gelişme
yaşamıştır. Bundan sonrası açık ki etle tırnak gibi birbirinden ayrılmayan bu
miras üzerine şekillenecektir" (1)
PKK teorisini Marks'tan, pratiğini ise Lenin ve Stalin'den
alan bir yapıdır. Esasında sadece kurulduğu temellere bile bakıldığı zaman,
yapıla gelen bütün vahşetler anlaşılabilmektedir. Zira bu ideolojide, hedefe
ulaşabilmek için akıtılan kanların, talan edilen şehirlerin, yağmalanan
malların hiçbir önemi yoktur. Bu ideoloji; tamamen zulüm pratiği üzerine
kuruludur ve hedefe ulaşabilmek için en etkili yöntemlerden biri olarak terörü benimsemiştir.
Lenin konu ile ilgili şöyle demektedir:
"Terörü prensip olarak hiç reddetmedik ve hiçbir zaman
da reddetmeyiz."(2)
Kendilerini, yaptıkları zulümler sebebiyle eleştirenlere de
şaşırdığını ifade eden Lenin, Sovyetler Birliği Komünist Partisinin resmi yayın
organı olan Pravda gazetesinin 26 Ekim 1918 sayısında şöyle demektedir:
Bazı kimseler bizi zalimliğimiz sebebiyle ayıpladıkları
zaman, bu kişilerin en basit Marksist prensipleri dahi nasıl unutabildiklerine
hayret etmekteyiz.
Lenin'in en önemli destekçilerinden biri olan Bolşevik
gazetesi Krasnaya'da şu ifadeler kullanılmıştır:
"Kalplerimizi, özgürlük için mücadele eden kana susamış
savaşçılara çevireceğiz. Kalplerimizi zalimleştireceğiz; sert ve yerinden
oynamaz hale gelecekler ki içine hiçbir şekilde merhamet girmeyecek, düşmanın
kan denizinde yüzdüğünü gördüğünde kılı kıpırdamayacak... Hiçbir merhamet
hissetmeden, hiç kaçınmadan, düşmanlarımızı yüzer yüzer öldüreceğiz Bırakın
kendi kanlarında boğulsunlar. Lenin ve Uritsky, Zinovief ve Volodarski'nin kanı
için burjuvanın kanları seller gibi aksın daha çok kan, mümkün olduğu kadar çok
kan…" (3)
ÖCALAN: "ÖLDÜRELİM OTORİTE OLALIM…"
Bu kanlı ideolojinin temsilcisi ve uygulayıcısı olan PKK da
otoritesini sağlama adına aynı yöntemleri kullanmıştır ve kullanmaya devam
etmektedir. Nitekim 20 Haziran 1987'de Mardin’in Ömerli İlçesine bağlı Pınarcık
köyünde gerçekleştirilen katliamda 16'sı çocuk, 6’sı kadın olmak üzere
toplam 30 kişi hunharca katledilmiş, bu katliamın ardından Öcalan şu açıklamayı
yapmıştır: "Öldürelim otorite olalım…" (4)
İşte PKK’nin ideolojik tabanında tamamen bu bakış açısı
yatmaktadır. Yapılan katliam ve yağmaların arka planında da yine bu anlayış
vardır. Otoritelerini sağlama adına her türlü zulüm mubahtır, kendinden
olmayanlara karşı ise hayat hakkı kesinlikle yoktur. Esasında kendisi
dışındakini ötekileştirme ve imha etme anlayışı da yine PKK'nin beslendiği
kaynaklarda mevcuttur. Tarihe geri dönelim...
"Bolşevikler, mutlak iktidarlarına yönelen edilgen de
olsa her türlü muhalefeti veya direnişi; (...) gerek hukuki gerekse fiziki
olarak ortadan kaldırmaya karar verdi ve bazen işi soykırım boyutlarına
vardıracak kadar ileri götürdü. Daha 1920'de yürütülen 'Kazaklardan arındırma'
kampanyası önemli ölçüde soykırım tanımının kapsamına girmektedir: Yeri yurdu
tamamen belli bir topluluk olan Kazaklar, tüm erkeklerin kurşuna dizilmesi,
kadın, çocuk ve yaşlıların sürgün edilmesi, köylerin yerle bir edilmesi ya da
Kazak olmayanlara devredilmesi sonucu bir grup olarak varlığını sürdüremez duruma
getirildi." (5)
Yukarıdaki satırlar, tüm dünyada gerçekleştirilen komünist
soykırımları, yargısız infazları, sürgünleri ve diğer tüm zulümleri konu edinen
"Komünizmin Kara Kitabı" adlı eserden alıntılanmıştır. Bahsi geçen
ötekileştirme ve imha faaliyetleri, bizzat komünist yönetimin politikası idi.
Gerek Kızılordu birlikleri, gerekse de Lenin'in kurdurttuğu Çeka adlı gizli
polis örgütü, kendileri gibi olmayan herkesi 'kulak' diye nitelemiş ve onlara
karşı vahşice katliamlar gerçekleştirmiştir. Yukarıda da bahsedildiği gibi
Kazak halkına karşı yapılan soykırım, bu ötekileştirme ve imha politikasının
bir sonucudur. Aynı kaynakta, Kırım'da gerçekleştirilen vahşete ilişkin şu
ifadeler yer almaktadır:
"...Nisan-Mayıs 1918'den itibaren isyan komisyonunun
hazırladığı dosyalarda 'elleri kopmuş, omzu parçalanmış, kafası dağılmış,
çenesi kırılmış, cinsel organları koparılmış cesetler' de yer
almaktaydı..." (6)
Bizzat Lenin'in direktifleriyle Bolşevik militanlar
tarafından zevkle işlenen cinayetlerle ilgili olarak, ünlü Rus yazarı Maxim
Gorki, şahit olduğu bazı yöntemleri şöyle anlatmaktadır.
"Tambov'da komünistler, tutsakların sol el ve sol
ayaklarından toprağın bir metre yukarısında ağaçlara demiryolu çivileri ile
mıhlıyorlardı ve bu insanların acı çekmesini bilerek izliyorlardı. Bir esirin
midesini açıp küçük bağırsağını alıyorlar ve bir ağaca çiviliyorlardı ve
bağırsağın çözülmesini izliyorlardı. Yakaladıkları görevlileri soyup
omuzlarından itibaren derilerini yüzüyorlardı." (7)
Kendileri gibi düşünmeyen insanları tereddüt dahi etmeden
katleden bu aşağılık zihniyet, hangi ülkeye girmişse aynı sonuçları
doğurmuştur. Kamboçya'da yönetimi ele geçiren Kızıl Kmerler'i hatırlayınız.
Bilmeyenler için Wikipedia'dan kısa bir bilgi: "Kızıl Kmerler, Kamboçya'da
gerilla savaşıyla iktidarı ele geçirerek 1975-79 arasında ülkeyi yöneten Maocu
çizgideki radikal komünist hareket. Hareketin kurucusu ve önderi Pol Pot'tur.
1967 de, Kamboçya Komünist Partisinin silahlı kolu olarak kurulduğu kabul
edilir. Yaklaşık olarak 2 milyon insanın ölümünden sorumlu
tutulmaktadırlar."
Kızıl Kmerler, yönetimi ele geçirdikten sonra menfaatlerine
aykırı gördükleri yüz binlerce insanı en vahşi şekilde katlettiler. Bir insanın
okumuş olması, yabancı dil bilmesi, din adamı olması hatta gözlüklü olması dahi
suçlanmaları ve ötekileştirilmeleri için yeterli idi. (8) Diğer komünist
diktatörlüklerde olduğu gibi Kızıl Kmerler yönetimi de Kur'anları toplatıp
yaktırmış, camileri yıkmış ve kadın-çocuk ayrımı yapmadan on binlerce Müslümanı
'öteki' olduğu için katletmiştir. Böylece ülke nüfusunun yaklaşık üçte biri,
kafasına kurşun sıkılarak, kafatası baltayla parçalanarak, başından torba
geçirip boğularak veya açlığa mahkûm edilerek öldürülmüştür.
Marksist-Leninist düşüncenin Çin'deki tahammülsüzlüğüne değinmek gerekirse... Bu düşüncenin Çin'deki karşılığı Mao ile hayat bulmuştur. İşte ötekileştirilenlere uygulanan vahşet:
"Hepsi ölüme mahkûm edilen devrim karşıtları, bütün
halkın davet edildiği açık duruşmalarda, Kızıl muhafızlar tarafından
parçalanıyorlardı. Halk ise bu esnada 'öldür, öldür!' diye bağırıyordu. Kızıl
muhafızlar bazen parçaları kızartıp yiyor ya da hâlâ canlı olan mahkûmun
gözleri önünde ailesine yediriyordu; herkes 'eski mülk sahibinin' karaciğerinin
ve kalbinin yendiği ziyafetlere ve konuşmacının yeni kesilmiş kafalardan
yapılmış bir kazık dizisi önünde konuştuğu toplantılara davetliydi. Çin'de
yamyamlığa varacak kadar şiddetlenen nefret ve vahşet hâkimdi." (9)
PKK'NİN ÖTEKİLERDEN HİÇBİR FARKI YOK
Dönelim günümüze... PKK de yukarıda anlatılanlardan farklı
değildir. Kendisi de hâkimiyet kurabildiği veya kurabileceğini düşündüğü her
yerde kendisi dışındakileri ötekileştirmiş ve ötekileştirdiği kesimlere karşı
aynı katliamları yapmaktan biran bile geri durmamıştır.
Gelin PKK'nin Kobane bahanesiyle gerçekleştirdiği
saldırıları kısaca inceleyelim... Saldırdıkları kesimlerin PKK gibi
düşünmemekten başka ne suçu vardı? Kurban eti dağıtan insanları katlederken
kullandıkları vahşi ve barbarca yöntemlerin ve o an orada bulunanların “yakın,
öldürün!" şeklindeki bağrışlarının Mao'nun zulümlerinden ne farkı var?
Bölgede de yamyamlığa varacak kadar şiddetlenen nefret ve vahşet' hâkim değil
miydi? PKK'nin sırf sakallı olduğu için insanları katletmesiyle, Kızıl
Kmerlerin sırf din adamı olduğu veya gözlüklü olduğu için yaptığı katliam
arasında ne fark var? Veya PKK'nin Kur'an yakmasıyla, Kızıl Kmer'lerin Kur'an
yakması arasında ne fark var? Bolşeviklerin 'Kazaklardan Arındırma'
politikasıyla, PKK'nin 'dindarlardan arındırma' politikası arasında ne fark
var?
Örnekler uzatılabilir elbette... Ancak şu bir gerçektir ki
PKK de tıpkı aynı kaynaktan beslenen diğer oluşumlar gibi kendisi
dışındakileri ötekileştiren, onlara asla hayat hakkı tanımayan ve son derece
tahammülsüz, barbar bir yapıdır.
Aslında PKK için 'kendisi dışındakileri ötekileştiren' demek
çok da isabetli değildir. Nitekim PKK kendi içinde dahi gerek daha üst
sorumluların egolarının tatmini ve menfaatleri için gerekse de uyduruk birçok
sebepten dolayı birçok kadrosunu "işbirlikçi, ajan, hain..." olarak
nitelemiş ve en adi şekilde onları katletmiştir.
PKK'nin heykelini diktiği Mahsum Korkmaz... 84'te PKK adına
ilk silahlı eylemi yapan Agit kod adlı Mahsum Korkmaz, 86'da Selim kod adlı
Fevzi Aydın tarafından öldürülmüştür. Bu olaydan kısa bir süre sonra ise 'Selim',
Öcalan'ın talimatıyla örgütte sorumlu düzeye getirilmiştir.
Bir başka örnek... PKK 4'üncü kongresinden sonra Merkez
Komite üyelerinden Mehmet Cahit Şener, Abdullah Öcalan'ı eleştirdiği için hain
ilan edilmiş ve bu kişi Suriye'nin Kamışlı şehrinde kıstırılarak öldürülmüştür.
(10) Öcalan, Şubat 1999'dan sonra Türkiye'ye gelişinden sonraki yargılaması
sırasında, 15 binden fazla örgüt içi infazın olduğunu bizzat kendisi ifade
etmiştir. (11)
Kendi içinde dahi binlerce kişiyi kararlara muhalefet
ettikleri için katleden PKK, kuruluş yıllarında kendisi gibi düşündüğü halde
kendisinden olmadığı için birçok sol örgütü de tasfiye etmiştir.
"PKK, (...) kuruluş felsefesi olarak tek ideoloji, tek
lider, tek parti, tek sınıf paradigmasını benimsedi. PKK, kendi dışındaki tüm
Kürdistanlı örgütleri gayri meşru ve düşman ilân etti. Kendi içinde
ortaya çıkan ve çıkacak muhalefeti işbirlikçi, hain, ajan olarak tanımladı.
Kendisine taraf olamayan tüm toplumsal kesimleri, özellikle
de toplumun üst, egemen, yönetici sınıflarını düşman kabul etti. Hem kendi
dışındaki siyasi örgüt ve partilerin, hem tüm Kürdistan toplumsal kesimlerini
birinci derecede tasfiye etmek için katı, faşizan, otoriter bir eylem çizgisini
ve yol haritasını benimsedi.
Öncelikle Kürdistanlı örgüt ve partilere karşı savaş açtı.
Bütün Kürdistanlı örgüt ve partilerin liderlerini ve ileri kadrolarını fiziki
olarak ortadan kaldırmak için harekete geçti. İlk olarak Özgürlük Yolu
taraftarı Mustafa Çamlıbel'i Ağrı'da öldürdü. KAWA örgütü lideri Ferit Uzunu
(Siverek'te suikast metoduyla) ve birçok ileri kadrosunu öldürdü. DDK-Şıvancı
Örgüte saldırdı, onlardan birkaç yurtseveri öldürdü. Kürdistan'da Sterka SOR
olarak örgütlenen grubu tümden katlederek ortadan kaldırdı. Tekoşin Örgütüne
saldırdı, birçok seçkin kadrosunu katletti. 1979 yılında KUK'a karşı savaş
açtı. Onlarca KUK kadrosunu ve ileri gelenini katletti. Rizgarîye
saldırdı…" (12)
Sol referanslı yapıları dahi tasfiye etmekte tereddüt
etmeyen PKK'nin, kendisinden tamamen farklı düşünen, İslam referanslı Hizbullah
Cemaati'nin bölgede taban bulmasına sessiz kalması elbette düşünülemezdi.
PKK "ya bendensin ya da yoksun" şeklindeki faşist
anlayışı tarihi boyunca birçok yapıya dikte ettiği gibi, bugün de yaşanan
olayların bir boyutu bu yönüyle okunmalıdır. Bölgede saldırdığı sivil toplum
kuruluşları, partiler, işyerleri... tamamının ortak özelliği, PKK gibi
düşünmemesi, ondan olmamasıdır. Bu durum PKK açısından saldırma, yok etme ve
yağmalama için yeterli bir sebeptir. PKK'nin ideolojisinden kaynaklı olan bu
tahammülsüzlüğü ve kendisi dışındakileri düşman görme anlayışı devam ettiği
müddetçe, bölgede ve PKK'nin bulunduğu coğrafyalarda bu türden saldırılar
olmaya devam edecektir. (Mahir Ün- İLKHA)
DİPNOTLAR
Abdullah Öcalan, Kürdistan'da Halk Kahramanlığı, s.78
Lenin, Collected Works, s.19
Bolşevik Gazetesi Krasnaya(1 Eylül 1918)
Hasan Cemal, Kürtler, s. 83
Komünizmin Kara Kitabı, Doğan Kitapçılık A.Ş., S. 22
Komünizmin Kara Kitabı, Doğan Kitapçılık A.Ş., S. 84
Orlando Figes, A People's Tragedy, A History Of The Russian Revolution,
Penguin Books Ltd, 1997 s. 775
Murat Ulubay, "KAMBOÇYA: Ölüm Tarlalarından Barışa
Doğru - 1"
Komünizmin Kara Kitabı, Harvard University Press, 1999, s.
470-471
Doç. Dr. İhsan Bal ve Emre Özkan, "PKK Terör Örgütü
Kronolojisi"
PKK'nin iç infazları ile ilgili daha detaylı bilgi için
internette 'PKK'nin iç infazları listesi' şeklinde arama yapılabilir.
İbrahim Güçlü, "PKK/Öcalan'a nasıl ve ne zaman hesap
sorulacak?"
0 yorum