Gençlik; kimlik ve kişilik
kazanma evresidir.
Gençlik; hayatın en dinamik
çağıdır.
Gençlik; toplumların
istikbalidir.
Bir toplumun geleceğini merak
ediyorsanız o toplumun gençlik yapısına bakın. Dolayısıyla bir toplumun
gençliği ne durumda ise o toplumun geleceği de o olur. Çünkü bu günün gençliği
yarının idarecisi ve yöneticisi olacaklar.
Bundan dolayı temelini sağlam bir
gençlik üzerine inşa edenler hep kazanmış ve toplumlara yön vermiştir.
Dolayısıyla "gençlik" merkezli çalışan toplumların ömürleri uzun
olmuş ve gençlerin olmadığı tüm yapılar ise soyu kesilmiş ve kısa sürede
tarihten silinmiştir.
Emperyalist ülkeler, işgal etmek
istedikleri ülkeleri artık silah zoruyla değil gençliğinin asimilasyonu
üzerinden kendine bağlıyor. Buna da o ülke gençliğinin zihin işgali ile
başlıyor, derken yarım asır sonra zaten hedefteki ülke kendiliğinden onlara
benzemiş oluyor.
İşte, asimilasyon ile emperyalist
ülkelere benzeyen en somut toplum Türkiye toplumudur. Daha yüz yıl önceye kadar
fiili savaş halinde olduğumuz emperyalist batı ülkeleri ile Türkiye toplumu
arasında gündelik yaşam konusunda pek bir fark kalmamıştır.
İnancımızın kesin olarak
yasakladığı zina, faiz, içki... gibi toplumu ifsada götüren ve kötülüklerin
anası durumundaki fiil ve eylemler devlet eliyle yapılıyor. Medeni, ticaret,
ceza, iş hukuku... gibi sosyal hayatımızdaki sorunların çözüm kaynağı ve bunun
gibi günlük hayatın tüm evreleri, emperyalist ülkelerin hayat şekli gibi olmaya
da devam ediyor.
Bütün bu değişim ve dönüşüm
elbette zulüm, desise ve oyunlarla başladı ancak bu değişimin kanıksanması ise
o dönemin gençliğinin zihin işgali ile oldu.
Şimdi ise aynı emperyalist
ülkeler, gençliği yalnızlaştırmak istiyor. Gençliği toplumdan, aileden ve
birbirinden ayırarak robotlaştırmak çabasındadır.
Avrupa patentli Modern yaşam
kültürü, gençler başta olmak üzere toplumda ciddi oranda bir yalnızlık
gerçeğini oluşturmuş. Artık geniş aile olarak bir arada oturan pek kimse
kalmamış ve çekirdek aile fertleri bile yalnız kalacak yerler arar hale
gelmiştir.
Bu kültür; cinnete, güvensizliğe
ve paranoyak olmaya zemin hazırladığı için boşanmalar, huzursuzluklar ve aile
içi şiddet zirve yapıyor. Dolayısıyla telafisi mümkün olmayan bir sosyolojik
travmaya sebep oluyor.
Evet, Batı kültürü, sadece
"yalnızlık" hastalığını değil, bununla beraber gençlere "anı
yaşama", "zevk peşinde koşma" ve "nasihati kabul
etmeme" yi pompaladığı için bu kültürün egemen olduğu ülkelerin gençliği
gelecekte o ülkenin imthanı oluveriyorlar.
Peki, çare nedir?
Müslüman toplumlar için çare
vahiy kültürüdür.
Gençlerimiz ne zaman bir genç
olarak Hz. İbrahim(a.s)i, Hz. Yusuf (a.s)'u, Hz. Musa (a.s)'yı ve Hz.
Muhammed (s.a.v)'i tanırsa.
Ne zaman; Hz Ali (k.v)'yi, Ubeyde
bin Cerrah'ı, Zübeyr bin Avvam'ı, Sad bin Ebi vakkas'ı ve Usame bin Zeydi tanırsa.
Ve ne zaman; bunların yolunda
giden yakın tarihimizin müstesna şahsiyetlerini tanıyıp örnek alırlarsa o zaman
Müslüman gençlik özüne kavuşur ve toplumumuz emperyalizmin işgalinden kurtulur.