Hepiniz hatırlarsınız ya da duymuşsunuzdur. Önceleri evin büyüklerinden
biri masallar anlatır, öyle sabahlardık. Masallar arasında gerçek hikayeler,
sahabe hayatı ya da peygamberlerin mücadelelerini anlatır, dururlardı. Aşk ve
şevkle dinlerdik. Belki de anlatımdan ziyade en güzel tarafı ailecek odun
sobasının etrafında toplanmışlığımız ve beraber vakit geçirmemizdir,
bilemiyorum. Sabah olunca dışarı çıkar kendi arkadaşlarımızla masumane oyunlar
bulur oynardık. Kavga eder, kavgamız bitmeden tekrar barışırdık. Kin nedir
bilmez, birbirimize Koşar, kan ter içerisinde muhabbet ederdik. Samimiyet,
masumiyet had safhadaydı.
Aradan zaman geçti televizyonlar çoğalmaya başladı. Önceleri
de vardı televizyonlar ama bir ayrıcalıktı. Herkeste bulunmaz, maddiyata
bakardı. Her evin olmazsa olmazları arasına girince, her yeni eve, yeni
televizyon da alınmaya başlandı. Yeni ev demek yeni düzen olarak anlaşıldı. Derken,
muhabbetler yavaş yavaş kesilmeye doğru gitti. Aynı evde ama bir birinde bi
haber aileler çoğalmaya başladı. Misafirler gelir, beraber televizyonda bir
film izlenir, çaylar içilir ve gider oldular. Gelen misafir ev sahibine, ev
sahibi de misafire hoş geldin faslından öteye geçmeyen konuşmalar yaparak muhabbetin
olmadığı bir ortam oluşuverdi.
Televizyon muhabbetleri öldürdü derken daha büyük musibeti
unuttuk aslında. Ya da unutmamız istenildi. Bizler de saf bir şekilde kafasını
kuma gömen deve kuşu gibi, yada at gözlüğünü takıp sadece istedikleri yere
kafamızı çevirip görebilmemizin önü açılıyordu.
Peki, televizyonda biz ve ailemiz ne izledik? İzlediğimiz
filmin ya da programın ana teması neydi? Ne tür dersler çıkarmamız isteniyordu?
Çoğaltılabilecek bu tür sorulara cevap bulmamız gerekir.
Biz ve ailemiz, bu televizyon arenasında, emperyal rüzgarın
gönlünce havalandırdığı kum tanelerinin ortasındaki bir kum tanesi ya da fırtınanın
havalandırdı kağıtlar gibi havalanıp dört bir tarafa savrularak nereye düşeceğimiz
belli olmayan bir girdapta boğulmamalıyız.
Şuan televizyon bir hipnoz, yapımcılar da hipnozcu görevi
görüyor. Hipnozcunun ellerinde cezbeye gelerek hipnotize olma aşamasındayız. Hipnoz
halindeki bir kimse beyin yaşamı felce uğradığından hipnozu uygulayan kişinin
dilediğince yönetebildiği, bilinçsiz faaliyetlerin kölesi haline gelir. Bilinçli
kişilik tümüyle ortadan kalkar, irade ve
analiz kabiliyeti kaybolur. Tüm his ve düşünceler hipnozcu tarafından
belirlenen yöne döndürülür.
Gençlerimiz yavaş yavaş dönüştürülmeye çalışılır. Tam
bağımsızlığını yitirmeden önce duyguları ve düşünceleri bir dönüşüme uğrar bu
dönüşüm öyle derin olur ki iş işten geçmiş olur. Bir bakmışsın ki, cömert insan
paragöz, dürüst insan şüpheci, inançlı insan suç işlemeye ya da onların
deyimiyle kahramanlığa oynamıştır.
Onun için televizyon izlerken ne izlediğimizi bilmeli, evde
çocuklarımızın yalnız başına izledikleri saçma sapan dizilerin önüne
geçebilmeliyiz. Çocuklarımızı ecnebi zihniyetteki karanlık şahıslar değil, biz yetiştirmeliyiz.
Ne tür kanallar izledikleri noktasında ciddi uyarılar yapmalıyız.
Tabii ifsat eden kanallar olduğu gibi ihya eden kanallar da
yok değildir. Nefse hitap etmediği için biraz arka planda kalıyorlar. Oysa biz
nefse göre hareket edersek en baştan beri kaybetmişiz demektir. Ailede İslami
kanallar daha çok izlenilmeli ki çocuklar da o kanallara alışsınlar.
İslami kanallar da elhamdülillah çoğaldılar. Bunlar sıklıkla
izlenilmeli. Özellikle REHBER TV. İslami anlamda dolu dolu programlar yaparak yeni
nesil için bilinç oluşturuyor. Ailecek izlenilmesi, tavsiye edilmesi gereken
ender kanallardan bir tanesidir. Buradan ben herkese özellikle tavsiye
ediyorum. Ailecek istifade ederek izlenilebilen bir kanal.
Gençlere Rehber olması duasıyla...