Gazze katliamı ve soykırımı tam bir yıldır devam ediyor. Çok şeyler anlatıldı, yazıldı ve çizildi. Devletler ve devlet başkanlarını çok eleştirdik. Yapılması gerekenlerin yapılmadığını çok konuştuk.   Gazze’deki kardeşlerimizle ilgili elimizden gelmeyen sorumluluklardan mesul değiliz.  Evet, kendi yapabileceklerimizden mesulüz ve Gazze’yle ilgili şu soruları kendimize sormalıyız:

-Acaba bu konuda kendi iç muhasebemizi yaptık mı?

-“Ben Gazze için şimdiye kadar ne yaptım?” Sorusunu samimice kendimize sorduk mu? 

-Kendi nefsimizle baş başa kaldığımızda “parçalanan bedenlerin” şahsımıza taalluk eden sorumluluğunu düşündük mü? 

-Rabbimizin huzuruna çıktığımızda Gazzeli kardeşlerimize karşı yapabilip de yapamadıklarımızın hesabını verebilir miyiz?

Evet, değerli kardeşim, devletler bazında ve ordular bazında yapılması gerekenleri elbette dile getireceğiz. Fakat öncelikle kendi nefsimizle ilgili yapabileceklerimiz ve yapamadığımız bireysel sorumlulukları çok iyi tahlil etmeliyiz.  Rabbimize karşı bu kardeşlerimizle ilgili mesuliyetten kurtulmak için dört temel noktayı birbirimize hatırlatalım:

Bir: Öncelikle her namazda içtenlikle bu kardeşlerimize dua etmeliyiz. “Duanız olmasaydı ne öneminiz vardı” (Furkan/ 77) sırrına binaen her vakitte kardeşlerimize dua etmeliyiz. Fakat şunu unutmayalım ki Gazze konusunda sadece dua, imanın en zayıf noktası olarak görülebilir

İki: Gazze’deki kardeşlerimize yapılan zülüm ve haklı davalarını hep gündemimizde tutmalıyız.  Onları gündemde tutacak her türlü çalışmanın içerisinde olmalıyız. Bazen bir mitinge katılarak, bazen etrafımızdaki insanlara Gazze’nin haklı davasını anlatarak, bazen yazı ve makalelerimizle gündem ederek bu görevi ifa etmeliyiz. Yani her türlü enstrümanla Gazze’ye yapılan zulmü ve onların haklı davasını sahada canlı tutmalıyız. Bu konuda her Müslüman bireyin görevi bunu en üst perdeden gündemde tutmaktır.

Üç: Gazze’deki kardeşlerimize bütçe ayırmalıyız. Bu sadece birkaç seferlik değil her ay gelirimizden onlara bir pay ayırmalıyız. Gazze’yle ilgili anlattıklarımızın samimiyet nişanesi ve Allah katında değerli olabilmesi için her aylık kazancımızdan bu kardeşlerimize bir hisse ayırmalıyız. Nasıl ki mutfağımıza, çocuklarımızın eğitimine aylık bir hisse ayırıyorsak, her ay Gazze’deki kardeşlerimize de bir hisse ayırmalıyız. Anında bozulan bir ev eşyamıza nasıl ki kazancımızdan bir hisse ayırıyorsak ve genel olarak bütçemizden taksitlendiriyorsak, Gazze’deki kardeşlerimize de her ay bir hisse ayırmalıyız. Eğer Gazze’deki kardeşlerimizin anlam dünyamızda mutfağımız kadar, çocuğumuzun eğitimi kadar, bozulan beyaz eşyamız kadar değeri yoksa anlattıklarımızın hiçbir kıymeti yoktur. Bu konuda kendi samimiyetimizden söz edemeyiz.

Dört: Boykotu canlı tutmalıyız. Siyonist israil mallarının boykotuyla ilgili toplumda müthiş bir duyarlılık oluşmuş. Bu duyarlılığın devam etmesi adına öncelikle bizler kendi ailemizden başlayarak bu hassasiyeti en üst seviyede tutmalıyız. Etrafımızdaki insanlara da bu hassasiyetin artması için her türlü gayreti göstermeliyiz. Boykot denilince sadece gıda ve temizlik eşyaları akla geliyor. Oysa arabamıza koyduğumuz yakıttan kullandığımız kredi kartına kadar, giydiğimiz elbiseden alacağımız ev eşyalarına kadar her türlü üründe bu hassasiyeti göstermeliyiz. Ticaretle uğraşan tüm Müslüman bireyler, en küçük bakkaldan en büyük firmalara kadar siyonist israil ürününü satmamalıdır. Eğer birey olarak az veya çok ticari zararı göze alamıyorsak Gazze zulmüyle ilgili söylediklerimizin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur.

 

Sonuç olarak; Gazze’yle ilgili büyük konuşuyoruz, fakat nefsimize ve ticaretimize dokunan en küçük zararı ve zahmeti göze alamıyoruz. Korkarım ki Gazze’deki kardeşlerimizle ilgili bize taalluk eden bireysel vazifelerimizi yapmadığımız için bu ateş bize dokunabilir. Ve bu ateş hem dünyada hem de ahirette olabilir.