Dilimiz kahır ve bedduadan başka sözleri unutmak üzere.
Yazacak bir şey kalmadı.
Konuşacak, yorumlayacak bir şey kalmadı.
“İşte bunlar böyledir” deyip de örnekler sıralayacağımız
tespitlerin de şimdi hiçbir kıymeti yok.
Bu kadar kahpelik karşısında tutulan dil ne söyler?
Bu denli alçaklık karşısında nutku tutulan ne der?
Birleşmiş şeylerinizin canı cehenneme.
Bizden ya da başkasından aşırıp da sizi azdıran ne varsa
hepsinin, teknolojinizin, yapay zekanızın canı cehenneme.
Sizi şımartan neyse, telefon mu, yazılım mı, endüstri mi,
tıp mı hepsini alın defolun gidin.
Sizin olmadığınız çöl sizden iyidir.
Lanetinizin olmadığı taş devri sizden iyidir.
Barışınız, özgürlüğünüz, demokrasiniz, insan haklarınız ve
daha ne tür fitne numaralarınız varsa başınıza çalınsın.
Kustuğunuz katliamların dumanında boğulasınız.
Söndürdüğünüz hayallerin kursağında boğulasınız.
Kudurduğunuz kuduzluğun ısırığında boğulasınız.
Rezil rüsvay olduğunuz Aksa’nın Tufanında boğulasınız.
Size beşer diyene veyl olsun.
Meğerse “kalpleri olup da kavramayanların, gözleri olup da
görmeyenlerin, kulakları olup da işitmeyenlerin” elleri de varmış ama
tutmayanından, ayakları da varmış ama yürümeyeninden, canları varmış ama
hissetmeyeninden, vicdanları varmış ama sızlamayanından..
Meğer amel etmeyi dert etmediğimiz ayetlerin haber verdiği
sonuçları idrak etmenin nice dereceleri varmış: “Kâfirler de aslında
birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz de öyle yapmazsanız,
yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar.” (Enfal 73)
Meğer her isteyenin, istediği herhangi bir vakitte Cemerata
gidip de şeytan taşlayamaması da bu yüzdenmiş. Ümmetin farklı bileşenleriyle
aynı anda birlikte taşlamanın sırrını ancak kıyametin küçük alametlerinin hepsi
çıktıktan sonra ve büyük alametleri çıkmak üzereyken bile anlamazlıktan
gelecekmişiz.
Meğer Medine’ye varmadan önce bir gece Mescidi Aksa’ya
yürümek gerekiyormuş.
Meğer en büyük devlet yiğit olmakmış.
Meğer Kudüs esirken gerçekten gülmek boşmuş.
Meğer “bir buçuk milyar” “iki milyar İslam alemi” diye
başlayan cümleler hep devrik cümlelermiş.
Meğer müslüman halklar, kıyamet günü “neredeydiniz?” diye
sorulduğunda cevaplarını şimdiden hazırlamakla meşgullermiş: “Devlet
idarecilerimizi kınamakla meşguldük, onlar sustu biz kızdık, onlar ağır davrandık
biz biraz kızdık ve hep böylece kendimizi avuttuk..”
Meğer kafir korkutmayanın irabta mahalli yokmuş.
Meğer Filistin davasını satanın bütün şerefi, haysiyeti,
namusu, karakteri o sattığı paketin içindeymiş.
Meğer ilmin esası edep olduğu gibi, izzetin temeli de
mazluma sahip çıkmakmış.
Meğer ihtilaflarımızın sebebi Filistin için endişemizin
soğuduğu günlermiş.
Meğer Ebu Ubeyde gibi kahramanlar olmasa dünya müslümanları
çantada keklikmiş.
Neyse, dedik ya artık harf ağır, söz ağır, satır yorgun,
sadır avare.
Rabbim mazlumun ahına sessiz kalanlardan eylemesin.
Ondan ümit kesenlerden eylemesin.
Küfre boyun eğenlerden eylemesin. Amin.