Bu arada hep Filistin mi konuşmalı? Evet.
Yalnız Gazze mi demeli, Ramallah, Cenin, Batı şeria? Evet.
Sadece El Kassam, Ebu Ubeyde, Kudüs Seriyyeleri, İslami
Cihad, Direniş, Yasin 105, tünel, patlamış tank, esirlerden mi söz etmeli?
Evet.
Terör rejimi ve ortaklarının bitmek bilmeyen soykırımına
rağmen sürekli “burası bizim vatanımız, asla terketmiyoruz” diyenlerden mi
bahsetmeli? Evet.
Şu anda yerkürede bundan daha öncelikli bir mesele yoktur.
Bu konu dünyanın herhangi bir ülkesindeki seçimlerden de,
politik, ekonomik mevzulardan daha önemli.
Ruslar, Ukrayna’da ciddi ciddi ilerliyorlarmış. Amerika
Ukrayna’yı satacak diyorlardı. Satmış galiba. Bunlar kurgu veya algı filan
olabilir. Fakat Filistin’in şu vaziyeti karşısında pek bir ehemmiyeti yok.
Hollanda’da ırkçı lider Wilders sandıktan birinci çıkmış.
Bu, İtalya’dan sonra Avrupa’da yükselen aşırı sağın durdurulamaz yükselişini
gösteriyor. Olabilir, çok uç isimler, yetkileri ele geçirebilirler. Fakat
Filistin’deki işgal ve katliam yanında bu da son derece tali bir mesele..
Hele de şu ülkenin kimisi mide bulandıran, kimisi de sırf
sinir uçlarıyla oynama amaçlı problemleri Filistin’in akan kanı yanında çok
geride kalıyor.
Geçenlerde bir Karadeniz’linin videosu paylaşılmıştı: Bizim
laz uşağu dünya gastronomi platformlarından Atlas Global’in, dünyada en
sevilmeyen yüz yemek arasında kara lahana çorbasını yedinci sıraya koymasına
çok kızmış ve bu yemeği siz nasıl yapıyorsunuz diye tepkisini dile getiriyordu.
Tamam herkesin derdi illa ki kendince olacak eyvallah da
inanın katilin sadist rahatlığında Filistin’i karalahana çorbası kadar
umursamayanların flulaştırdığı duyarsızlık da etkili değil mi?
Katliam bütün hızıyla devam ederken, işgal rejiminin sözde
cumhurbaşkanının da katıldığı bir zirvede küresel iklim konuşanların
kendilerince birtakım gerekçeleri olabilir.
Ancak, alnını secdeye koyduğunda, o beş vaktin birinde
secdeye koyacakları alınları parçalanmış mazlumların hesabından korkanların
başka bir iklimi olabilir mi?
Gece gündüz bombalanan evlerin altında her gün yüzlercesi
şehadet şerbeti içen masum çocukları değil de neyi konuşalım? Yüzde kırkbeşlere
yükseltilen faiz oranlarını mı?
Filistinlilerin mezarlığını dozerle kazıp yeni defnedilen
ölüleri dışarı atacak kadar ekpekül küpekâdan tekepküp etmiş köpeklere kurban
olası vahşilerin kahpeliğini konuşmayalım da şu memlekette üçbuçuk soysuzun
cami duvarlarına bevletme teşebbüslerini mi konuşalım?
Müslüman kardeşlerimizin öyle yalnız, öyle sahipsiz, öyle
bir başına, kimsesiz, yardımsız, hamisiz, gün ortasında öyle hoyratça kıyılmış
bedenleri üzerindeki ahı değil de yumurta fiyatlarının neden yüzyirmi lira
olduğunu mu konuşalım?
Kimilerinin kaygısı tuttuğu takımı olabilir. Ancak
Norveç’linin, İsveç’linin, İrlanda’lının, Texas’lının kaygısı Gazze’nin
mazlumlarıyken, Gazze’ye üç saatlik
uzakta futbolun ıvırını zıvırını esas mesele yapmak ardır, biraz hicap, biraz
insaf, biraz izan..
Tüm dünya meydanları, sokakları terketmemişken, biz bu
gündemi nasıl ve hangi yüzle terkedelim?
Soğutmaya hayır.
Unutmaya hayır.
Normale dönmeye hayır.
Alışmaya hayır.
Dikkatleri kaçırmaya hayır.
Satırlarımız Filistin diyecek ki sadırlarımız “vücudumun bir
parçası” desin.
Dillerimiz Filistin diyecek ki dıllerimiz(gönüllerimiz)
“aynı binamızın tuğlası” desin.
Velhasıl birinci maddemiz yine Kudsü Şerif. Yine mazlumlar,
yine Filistin.
Mevla, onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar.
Var mı ötesi..