Toplumumuzda son dönemlerde iyice artan dilenciler ve dilenciliğin artık
bir meslek haline geldiğini ve istismar edildiğini görüyoruz.
Sosyal bilimcilerin yaptığı araştırmalarda geçtiği üzere,
toplumsal bir gerçek olan “dilencilik olgusu” hemen hemen herkesin farkında
olduğu kimi zaman dışlanan, kimi zaman da fertlerin vicdan muhasebesi yapmasına
imkân tanıyan dilenciler, günlük yaşamın akışı içerisinde herkes tarafından
fark edilen ancak çoğu zaman “görülmek istenmeyen” kesimler olarak karşımıza
çıkıyor. Tarih boyunca dilencilik ile fakirlik arasında bir ilişki olduğu ve
bunun sonucu olarak dilenciliğin bir kültür hâline geldiği araştırmalarda
belirtiliyor.
Yıllardır devam eden dilencilik sorununun sadece zabıtaya
havale edilerek çözüleceği sanıldı ancak sorun daha da büyüyerek devam etti.
Özellikle Suriye iç savaşı sonrası gerek bölgemize gerekse ülkemize gelen
mülteciler ile birlikte bu mağduriyet kullanıldı ve ilgisi olmayan kişiler de
bu kimliği kullanarak toplumda halkın inanç ve vicdanını istismar ederek rant
elde etme yoluna gitti.
Suriye iç savaşı yaşanmadan önce de toplumda belli
bölgelerden gelen dilenciler akını yaşanır ve esnaf dilencilerden iş yapamaz
duruma düşerdi. Suriye iç savaşı ve yaşanan mülteci akınından sonra eski
dilencilerin yerini bunlar aldı. Artık kavşaklarda, camilerde, sokak başları ve
işyerlerinde eski dilenciler yerine Suriyeli olduğunu ve mağdur olduğunu
belirten dilenciler türemeye başladı. İç savaş ve mülteci akınının olduğu ilk
dönemlerde devlet kurumları, STK’lar, yardım kuruluşları ve halk elinde ne
varsa yardım amaçlı mültecilere ulaştırdı. Ne var ki aradan on yıldan fazla bir
zaman geçmesine rağmen sanki yeni gelmişler gibi aynı şekilde dilenmeye devam
ediyorlar. Oysa bu süre içerisinde her zorluğa rağmen düzenlerini kurup kimseye
muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürmeleri gerekirdi. Anlamadığımız, ahlaki
olmayan bir şekilde erkekler ortada yokken, sürekli olarak kadın ve çocuklar
istismar edilerek dilendiriliyorlar.
Aynı dönemde bölgemiz ve ilimize Afgan mülteciler de
yerleştirildi. Lakin Afganlar, Suriyelilerin aksine hiçbir şekilde
dilenmiyorlar. Ya kendi mesleklerini icra ediyorlar ya da çalışacak bir iş
bulup kimseye muhtaç ve yük olmadan çalışıyorlar. Yıllardır Batman’da olan
Afgan mültecilerden rahatsız olan kimseyi görmedim. Herkes onlardan iyi ve
saygıyla bahsediyor. Ancak Suriyeliler arasında birileri kadın ve çocukları
dilendirilyor ve her tarafa gönderiyorlar. Ve dilenirken de ısrarcı bir tavır
ile halka ve esnafa hayatı çekilmez hale getiriyorlar. Girmedikleri yer
neredeyse yok. Camilerin içlerine kadar girip inanç ve vicdan istismarı
yapıyorlar. Kadınlar iffetlerini düşünmeden kahvehanelere bile girip masalar
arasında dolaşıp para istiyorlar. Bu olacak iş mi? Kadınlar yeni doğmuş
çocukları ellerine alıp yetim diye yutturmaya çalışıyorlar. Peki, kadın ve
çocuklar bunu yaparken erkekler ne yapıyor dersiniz… Hiçbir zaman yabancı
karşıtı olmadım ve her türlü milliyetçilikten inancım gereği uzak durdum. Lakin
ortada ırksal değil, ahlaki bir sorun var.
Yıllardır ekonomik kriz, kuraklık, pandemi ve şimdi de
Ukrayna savaşından dolayı zor günler geçiren esnaf, bir de bu dilencilerin
verdiği sıkıntılarla boğuşuyor. Günde yüzlerle sayılacak dilencinin gelmesi bir
yana, müşterilerin kaçmasına da sebep oluyorlar. Zaten zor durumda olan esnafa
iyice darbe vuruyorlar. Gelen müşteriye, ‘bana da al ihtiyacım var’ diyerek
tariz ettiklerinden, o müşteri alışveriş yapmadan o işyerinden gidiyor.
Bu dilencilik sorunu öyle bir hal aldı ki, evden çıkamaz
olduk. Camilerde artık huzurlu namaz kılınamıyor. Zaten camiler için sürekli
istenen yardımlar sorunu bir yana, bir de dilenciler sorunu var. Evinize en
zaruri ihtiyacı bile alamıyor ve dostlarınızla rahat bir ortamda oturup bir
çay-kahve içemiyorsunuz.
Sonuç itibariyle; devlet ve toplum bu sorun karşısında
etkili bir politika izlemelidir. Gerçek ihtiyaç sahipleri tespit edilip yardım
edilmeli. İhtiyacı olmadığı halde dilenmeyi bir meslek, ahlak ve kültür haline
getirenler ile mücadele edilmelidir. Tabi bu mücadele yalnız zabıtaya havale
edilerek olmaz. Sosyal bilimciler, ilgili bakanlıklar ve devlet kurumları ile
STK’ların ortak çalışması ile ancak çözülebilir. Çocuk ve kadınlar insan
haysiyetini ayaklar altına alan dilenciliğe esir edilmekten kurtarılmalıdır.