· Farkındasınız değil mi, Amerika ve Batı dünyası çırpınıp duruyor bizim de bu savaşa girmemiz için?
Öyle ya canım, ölmek yakışır mı size hiç, hiç zahmet buyurmayın siz,
ölünecekse biz ölürüz.
Zaten biz Müslümanların yurtları önceden yıkılmış, şehirleri harabeye
çevrilmiş, bir türlü onarıp ayağa kaldıramıyoruz, savaş olacaksa yine buralarda
olmalı değil mi?
Ev demeye, şehir demeye yüz şahit isteyen, en ufacık bir sarsıntıda zaten
kendiliğinden yıkılacak binalarımız dura dura sizin o güzelim modern
şehirlerinizin bombalanması, viraneye çevrilmesi nasıl düşünülebilir?
Bizim gibi yaşadığı veya öldüğü hiç belli olmayan lüzumsuz insanlar dura
dura olacak şey mi Batılı beylerimizin ölmeleri!
Bizim eli yüzü kirli, sümüklü, saçları tarak görmemiş, ha bire öksürüp
duran ve büyüyüp sağlıklı biri olacağı imkansız, bir kısmının zaten anneleri babaları
olmayan çocuklarımız dura dura, yüzleri tombul tombul, bembeyaz yanakları neşe
saçan gülüşleriyle ölmek hiç yakışır mı Batının çocuklarına?
Yani demek istiyoruz ki ölüm size hiç mi hiç yakışmaz beyim. Nereden çıktı
bu savaş, nereden çıktı bu ölüm? İkinci dünya savaşından sonra yaklaşık yetmiş
beş yıldır savaş nedir, yıkım nedir bilmiyor, yeryüzünün en mutlu insanları
olarak yaşayıp gidiyordunuz.
Sizin de arzu ettiğiniz gibi en iyisi sizin yerinize bu savaşa biz
girmeliyiz, uçaklar tanklar sizi bırakıp bize yönelsinler.
Bu arada bizden de kurtulmuş olursunuz. Biliyoruz, bizden dolayı da
huzurunuz kaçıyor, oldukça rahatsız durumdasınız, ikide bir ağzınızın tadını
bozuyoruz, şehirlerinizin görünümünü bozuyoruz, meydanlarınızın, caddelerinizin
kompozisyonunu değiştiriyoruz.
Evet, en iyisi şu savaşa sizin yerinize biz girmeliyiz ve sizden
devralmalıyız.
Not: Adana’da polisin Furkan Vakfı mensuplarına uyguladığı şiddeti
kınıyorum. Özellikle bayanlara karşı sergilenen tavrı, başörtülü bir polisin
yere düşen çarşaflı bir bayana gösterdiği şiddetten dolayı ürperdiğimi, derin
düşüncelere daldığımı belirtmeliyim.