İster tokluk deyin adına, ister refah deyin, ister lüks
hayat deyin, ister başka bir şey deyin, bir insan için, bir toplum için böyle
bir hayata alışmış olmaktan daha büyük bir bela olamaz.
Bireyler ve özellikle toplumlar sahip oldukları refahı
kaybetmeye kolay kolay tahammül edemezler, hatta akıllarına bile getirmek
istemezler.
Dikkatlice baktığınızda bunu kendi ailenizde, kendi
çocuklarınızda ve yakın çevrenizde hemen görebilirsiniz. Sofranızdan hiç eksik
olmayan bir şeyin bir gün artık olmadığını, çocuklarınızın her zamanki
harçlıklarında bir azalma olduğunda, giysilerinin kalitesini düşürmek zorunda
kaldığınızda seyreyleyin manzarayı.
İbn Haldun insanları kıtlıkta öldüren şeyin yokluk değil
tokluk zamanlarındaki alışkanlıkları olduğunu söyler.
Demek ki tokluğu alışkanlık haline getirmek, refahın her
daim sürüp gitmesini zorunlu bir şey görmek gerçekten bir insan için belaların
en büyüğüdür.
Şu Ukrayna-Rusya savaşına bir bakar mısınız? Tamam, işin
içinde ölüm korkusu da var ama ölüm korkusundan kat kat fazla olan bir korku
daha var ki, alıştıkları tokluğu, refahı kaybetme korkusudur.
Belki diyeceksiniz ki, özgürlüklerini kaybetme, bir başka
milletin, bir başka ulusun egemenliğine girme korkusu yok mudur? Elbette
ulusçuluğun zirve yaptığı bir çağda böyle bir korku da vardır.
Fakat unutmayalım ki Ukraynalılarla Rus toplumu arasında
öyle büyük farklılıklar yoktur, ikisi de aynı dinden, ikisi de aynı mezhepten
ve ikisi de aynı kökten gelmektedir.
Asıl korku alışılan müreffeh yaşantıyı kaybetme korkusudur.
Gerek Komünizm döneminden kalan acı hatıralar, gerek Batıya göre dikta bir
yönetim sergileyen, insanının refahından kısarak silahlanmaya daha çok para
ayıran bir Rus egemenliği Ukraynalılar için elbette istenmeyen bir şeydir.
Bu korku şu anda Ukrayna’yı aşmış ve komşu ülkeleri de
sarmış durumda.
Peki, sözü nereye getirmek istiyorum? Tokluğu, refah düzeyi
yüksek bir yaşantıyı alışkanlık haline getirmeyin derken; böylece Rus ve benzer
işgalleri de kolayca kabullenirsiniz mi demek istiyorum?
Tam aksini iddia ediyorum; bir insan tokluğu ve refahı
alışkanlık haline getirmemeli ki açlıkla, yoksullukla tehdit edilemesin. Açlığı
çok iyi tanıyan, lüks bir yaşantısı olmayan birilerini bunlarla tehdit edebilir
misiniz, işe yarar mı bu tehdit?
Diyorum ki, şu savaş ve bundan önceki korona imtihanının bu
anlamda bize çok şeyler öğretmiş olması gerekmez mi?