Altılı
Masa adayını araya dursun biz biraz mahallemize ve mahallimize dönelim.
Hızlandırılmış bir tarih yolculuğuna çıktım, hüzünlendim. Bu duygularla birkaç
satır karalayayım dedim.
Arapça
asr; yüzyıl, dönem ve çağ anlamlarına gelmektedir. Saadet de Türkçe’ye geçmiş
mutluluk anlamında bir kelimedir. Bu kelimelerden mütevellit Asr-ı Saadet
tamlaması mutluluk çağı veya yüzyılı demektir. Bu tabir genelde Peygamberimizin
yaşadığı, sahabenin Kur’an kaynağından yakından beslendiği dönem için
kullanılır. Şu var ki tarihimizde lokal diyebileceğimiz mutluluk çağları,
dönemleri de yaşanmıştır.
Müslümanların
zekâtlarını vereceği yer bulamadığı, dağlara taşlara yabani hayvanlar için
yiyeceklerin bırakıldığı dönem…
Kurt
ile koyunun beraber yaşadığı, herkesin birbirinden emin olduğu dönem…
Çalma
çırpmanın, haksızlıkların, zülüm ve adaletsizliklerin olmadığı, “Kızım Fatıma
da olsa” seddinin kayırmaların önüne çekildiği dönem…
Kalpler
arasında duble yolların yapıldığı, kalplerdeki kinin üzerine asfaltın döküldüğü
dönem…
Hangi
çağda yaşamak isterdiniz? Sorusunun cevaplarından olan dönem…
Hangisine
uysaydık yolumuzu bulacağımız, her birisinin birer navigasyon, birer deniz
feneri hükmünde olduğu insanların yaşadığı dönem…
Kısacası
Asr-ı Saadet; İslam’ın tüm kurallarıyla hayat bulduğu dönemdir.
Bununla
beraber halifeler dönemi ve tabiinler dönemleri için de bu terim kullanılır
ancak tarihe projektör tuttuğumuzda sadece Peygamberimizin dönemine ait bir
zaman dilimi olduğunu söylemek belki daha doğru olur.
Müslümanlar
olarak yaşadığımız şu dönemi, çağı, yüzyılı her neyse “Asr-ı şekavet” olarak
nitelendirmek abartı olmasa gerek. İnsanlık tarihinin envaı çeşit suç ve
günahları ve birçok kat fazlasıyla yaşandığı bu döneme “Asr-ı şekavet” yani kötülükler
yüzyılı demeyelim de ne diyelim.
Bildiğiniz
üzere bir kuraklık dönemi de yaşıyoruz. Sanki Allah yer ve göğe;
“Ey yer, suyunu çek ve ey gök sen de tut!"
diyerek emretmiş.” (Hud.44)
Balkanlardan
veya Sibirya üzerinden gelecek yağışlı hava kütlesine ihtiyaç duyulurken ne
yazık ki kimsenin gözü tarihimizden esecek Asr-ı Saadet rüzgârının getireceği
bulutlarda değil.
Kâinat
boşluk kabul etmiyordu saadet gidince şekavet geliyordu. İnsanların kahir
ekseriyetinin asr-ı şekaveti yaşadığını söyleyebiliriz. Asr-ı Saadetin kurucusu
önderimizi peygamberimizi unuttuğumuz ve deniz fenerine giden rotayı
şaşırdığımız için başımızın belalar sarmalından kurtulmadığını da buraya not
düşmek gerek. Eğer hakkıyla dinimizi bilip ona göre yaşasaydık Asr-ı Saadet
gibi bir çağ yaşayabilirdik.
Asr-ı
Saadet zifiri küfrün olduğu bir dönmeden sonra gelmişti. Kıştan sonra bahar,
geceden sonra gündüz, zorluktan sonra kolaylık, asr-ı şekavetten sonra Asr-ı
Saadet geliyordu.
Unutmamak
gerekir ki Asr-ı Saadetin startı “Oku” emriyle verilmişti. "Ümitvar
olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en gür sada İslâm’ın sadası
olacaktır!" cümlesini yastık yapıp başımızı koysak mı? Yoksa hareket
berekettir, deyip hareketlenelim mi?