İnsanlar ‘İnsanlık Değerlerinden’ her gün biraz daha
uzaklaşıyorlar. İnsanları, insanlık değerini görmezden gelip, ötekileştirmek,
kin ve nefret duygularını ön plana çıkarıp ‘düşmanlaştırmak’ kelimenin tam
anlamıyla ırkçılıktır. Irkçılık ise şeytanın en asli görevidir. ‘Ben ateşten,
Adem ise topraktandır’ yaklaşımı, onu ebedi olarak boynunda ‘ebedi lanet
tasmasıyla’ ırkçıların başı eylemiştir.
İnsan, tevhid inancından ayrılınca ilk karşılaşacağı
kişi/yol şeytan ve şeytani yoldur. Şeytani yolun ilk adımı zulümdür. Zulüm ile
başlayan her yol, ortaya konan her yöntem ve mücadele biçimi; sadece
adaletsizliği, kötülüğü, ahlaksızlığı ve insanlık fıtratına olan düşmanlığı
sürdürür. Nefsanî duygular, şahsi ihtiras ve bencillikler, ‘ben üstünüm ve ben
bilirim’ şeytani kibri ve nihayetinde kendi çapının zihin dünyasında,
karşıdakilere karşı açtığı kültürel, ekonomik, siyasi ve toplumsal savaş…
Toplumda son dönemde artan milliyetçi söylemler, ‘biz
ve ötekiler’ şeklinde oluşturulmaya çalışan kirli dil ve ortaya konulan insanlık
dışı yaklaşım tarzları; aslında asli mecramızdan/tevhid inancımızdan ne kadar
da savrulduğumuzun bir işareti olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu savrulmayı
besleyen zihin kodları, her gün yeni ve daha büyük bir kötülüğü/olayı bu işin
merkezine oturtarak, şeytanın ırkçılığına daha bir yaklaşmaktadırlar.
‘Batıda, doğulu istemiyoruz, Niye Kürtçe
konuşuyorsun? Etrafta başörtülü istemiyoruz ve sen Suriyeli’misin?’ şeklinde
ortaya çıkan söylem, saldırı ve tacizler ırkçılığın vardığı boyutların acı
gerçekleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni neslin sorgusuz, sualsiz ve
idraksiz bir şekilde, bu kötü gidişatın kurşun askerleri olmaları, süreci
hepten çıkılmaz hale getirmektedir. Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olduğu
zehabına kapılanlar, bu kısır döngünün şarlatanları olarak işlev görmeye devam
etmektedirler.
Şarlatanların itibar görüp etrafta seslerini
yükselttikleri, ekranlarda bu toplumun temel değerlerini hedefe oturtarak fikir
beyan ettikleri ve söz söylemesi gereken ehli hak ve vicdanın büyük bir suskunluğa
gark olduğu bir hengâmenin içerisindeyiz. Sosyal medya da ve bazı seçilmiş
beldelerde planlı bir şekilde oluşturulmaya çalışılan kirli algılar ve akabinde
uygulamaya konulan taciz ve saldırılar, aslında ırkçılığın hedeflerine doğru
emin adımlarla ilerlediğini göstermektedir.
Irkçılığın olduğu yerde, hak ve adalet
ortadan kalkar. Zulüm, kin ve düşmanlık başlar. İnsani değerler zarar görür,
asabiyet ve tekebbür tavan yapar. Güçlünün haklı olduğu, çok gürültü çıkaranın
dinlendiği ve ‘adaletin’ suçlunun yakasına ulaşamadığı/yapışamadığı bir zemin
bize utanç olarak kalır.
Böyle bir yerde de ‘insanlık’ da çoktan ayrılıp
gitmiştir. İnsanın doğuştan gelen hak ve hürriyetleri, insanlık onur ve şerefi
ayaklar altına alınmıştır. Adalet ‘kukla bir müsveddeye’ dönüştürülmüş,
kişilere ve zümrelere göre, sonbahar yaprakları gibi oradan oraya savrulup
durmaktadır.
Bundan dolayı ırkçılık, bir insanlık suçudur.
Adaletsizlik ise bütün bu suçların örtbas edildiği ve şeytanın içerisinde
mesken tuttuğu karanlık bir kuyudur.