Yıllar önce Özal’lı yıllarda zam kelimesiyle
tanışmıştık. Arapça ilave etmek anlamına gelen bu kelimeyi biz, fiyatlara
eklenen o meşum ekleme olarak anladık, öyle bildik. Gel zaman git zaman işler
çığırından çıkınca biz de yavaş yavaş o kelimeyi bırakıp yerine başka bir kelime
kullanır olduk; fahiş fiyat artışları…
Fahiş fiyat artışları da nasıl fahiş fiyat
artışları! Lokomotifsiz fahiş fiyat katarı bu. Veya lokomotifi görünmez fahiş
fiyat katarı. Ve yahut lokomotifi görünen ama hükümetin bir şey yapamadığı
fahiş fiyat katarı. Birkaç günde bir aşikâr fiyatlara sistematik bir ekleme
yapılıyor. Hükümetin eski dostu fakir fukara işkence de denilen mengeneye
alınmış durumda. Her şey onun aleyhine…
Şu fahiş fiyat artışları nedeniyle millet barut
olmuş durumda. Seçim sandık mühimmatı bu psikolojiyle milletin önüne
bırakılırsa büyük bir patlamanın olacağını tahmin etmek güç olmasa gerek. Ve bu
patlama Cumhurbaşkanının mitinglerde; “Sandıkları patlatmaya hazır mıyız?”
diyerek beklenti içinde olduğu patlama olmayacaktır.
Şu fahiş fiyat artışları temelli hal ile ilgili
millet “Seksenler”in Butik Ali’si gibi “Bana ne dersen de ama AK Parti’ye oy
ver deme abi!” noktasında. Kuru kalabalıklar, ıslak gözleri görmemeye perde
olmamalıdır. Milli Selamet Partisi döneminden beri muhafazakâr kesime ve yakın
çizgisine oy veren aileler çocuklarımızı artık ikna edemiyoruz, diyorlar.
Fahiş fiyat artışları artık zam demiyoruz başka bir
durum bu. Sebeplerini her sorduğumuzda Dolara ve akaryakıt zamlarına bağlanıyor
ve pek anlamadığımız, maliye politikasının cari denge üzerindeki etkisinin
tüketici fiyat endeksine yansıması gibi anlamadığımız açıklamalar önümüze
konuyor bir şey diyemiyorduk. Artık herkes külyutmaz olmuş durumda. Aylardır
döviz ve akaryakıt fiyatları yerinde sayarken veya küçük bir bant üzerinden
gidip gelirken bu sabit düzlemde birkaç ay önce 40 liraya aldığımız 5 kilo
yoğurdu bugün 75 liraya alıyorsak, yine 75 liraya aldığımız peyniri 135 liraya
alıyorsak buna lokomotifsiz fahiş fiyat katarı demekten kendimizi alamıyoruz.
Ve bu katar karşı yönden gelen, makinisti Cumhurbaşkanı Erdoğan olan hükümete
çarpacaktır.
Geçenlerde tabla üzerinde çekirdek satan bir
vatandaşın yanından geçiyordum. Tam o esnada yanında bulunan birisine şöyle
dediğini duydum; “Bir tablacı arkadaşım gel biz de çekirdeklerimizin fiyatını
40 liraya çıkaralım dedi. Ben kabul etmedim. 25 lira da benim için iyi para
dedim.” Birkaç gün sonra adamın 40 liradan çekirdek satmaya başladığını gördüm.
Anlaşıldığı kadarıyla arkadaşı onu ikna etmişti. Şimdi bu piyasa serbest piyasa
mı oluyor? Piyasa serbest piyasa olmaktan çıkıp serseri piyasa olmaya başlamış.
Ve bu piyasa serseri bir mayına dönmüş durumdadır.
Yaşım elliye dayandı hayatımda ilk kez marketlerde işyerlerinde fiyat
etiketlerinin değiştirildiğini görüyorum. Gerçekten fakir fukaranın garip
gurebanın canına tak etmiş…
Bu karla karışık fahiş fiyat sağanağı altında fakir
fukaranın olan 3-5 kuruşu da karlarla beraber eridi gitti. Artık kaybedecek bir
şeyimiz yok diyorlar. Herkes kaybedecek bir şeyi olmayandan korkmalı, onu
hesaba katmalıdır.
Hükümet bu fahiş fiyat sağanağını maaşları
arttırmakla absorbe etmeye çalışıyor ama bunun pansuman tedavisi olmaktan öteye
geçmediğini görmüyor gibi. Maaş artışlarından kısa bir süre sonra vatandaşın
bağırmasının sebebi budur.
Millet cingöz olmuş. İndirim, dediğinizde “Kimi
kandırıyorsunuz, zamma indirim gelmiş. Geçenlerde 100 lira olan peynir 150 lira
olmuş. Şimdi de 140 lira olmuş. 10 lira indirim oldu” diyorlar. Dediğim gibi
millet Külyutmaz Necmi’den daha fazla külyutmaz olmuş durumda.
Fakir fukara isyanlarda. Milletin durumunu arz etmiş
olalım da gereğinin yapılmasını hükümete bırakalım.