Kasım 2024 seçimleri, daha propaganda döneminde bile sadece ABD başkanlığına kimin geleceği meselesi olmaktan çıkıp dünyanın güvenliğini ilgilendiren bir mesele haline gelmişti. Bir önceki ABD başkanı olan Biden, bunamış bir ihtiyardı; onun yerine gelen Trump ise kendisini dev aynasında gören, istediği her şeyi yapabileceğini düşünen, dünyayı adeta babasının tarlası gibi görüp her türlü tasarruf yetkisinin kendisinde olduğu fikrine saplanan şımarık zengin çocuğu portresi çizmektedir. Biden yaptığı gaflarla, bunaklığıyla dünyayı kendisine güldürüyordu, Trump ise daha koltuğa oturmadan yaptığı açıklamalarla dünyayı tedirgin eden manyak bir adam portresi ortaya koymaktadır.
ABD, sahip olduğu askeri ve ekonomik güçle dünya jandarmalığını uzun yıllardır tek başına sürdürmektedir. Dünyanın dört bir tarafındaki üsleri, dünya denizlerinde seyreden uçak gemileri, uzaydan dünyayı kontrol altına almada kullandığı casusluk uyduları ve bilmediğimiz daha nice şeytanlıklarıyla sömürü hegemonyasını acımasız bir şekilde devam ettirmektedir.
ABD; acımasız, ruhsuz, vicdandan yoksun, menfaatleri uğruna dünyayı yakıp yıkmaktan çekinmeyen materyalist dünya bakışının en belirgin temsilcisi ve önderidir. Bu özellikleriyle ABD, dünyanın geri kalan ülkelerinin varlıklarına, sadece kendisine hizmet ettikleri sürece tahammül eden kan emici bir vampir hükmündedir. Son seçimlerden sonra bu kan emici vampirin başına, her şeyi maddeden ve güçten ibaret gören, silahla her şeyi çözebileceğine inanan manyak bir adam geçmiş bulunmaktadır.
Trump’ın Kanada’yı ABD’nin 51. eyaleti olarak görmesi, Panama Kanalını kontrol etmek için Panama’ya baskı yapması, Grönland’a sahip olmak istemesi ya da Meksika Körfezinin ismini Amerikan Körfezi olarak değiştirme girişimi, ABD ile Batı dünyası arasındaki çatışmalardır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ABD’nin kendi emperyalist hedefleri için Batı dünyasındaki dostlarını ve müttefiklerini dahi yemekten çekinmeyeceğidir. Onların kendi aralarındaki çatışmaları bir yana, bizi asıl ilgilendiren konu, aynı manyak adamın sanki her dediği emir telakki edilerek dünya halkları arasında kabul edilecekmiş gibi bir rahatlıkla Gazze ve Gazze halkı için ortaya koyduğu plandır. Plana göre Gazze halkı bölge ülkelerine yerleştirilecek ve israil, Gazze Şeridini inşaat için ABD’ye devredecekmiş.
Bu plana göre Donald Trump, bölge ülkelerini babasının malı gibi görmekte ve Gazze halkına da adeta bir eşya muamelesi yapmaktadır. Yine plana göre sanki Gazze Şeridi israilinmiş gibi yönetimini ABD’ye devredecek, böylece ABD de burada istediği gibi binalar dikecekmiş.
Donald Trump, başta ABD olmak üzere bütün Batı dünyasının hatta Mahmut Abbas dâhil satılmış birçok İslam dünyası yöneticisinin desteğini arkasına alan israilin, 16 ay boyunca her türlü soykırıma, katliama, açlığı bir silah olarak kullanmasına; hastaneleri, okulları, BM binalarını dahi yerle bir etmesine, on binlerce kadın ve çocuğu katletmesine rağmen Gazzelileri başka ülkelere göç ettiremediğini unutmuş gibi görünüyor. israilin bunca vahşetiyle yapamadığını, ABD’nin binlerce kilometre uzaktan gelerek yapabileceğini düşünmesi, Trump’un megaloman ve narsist bir manyak olduğunu ortaya koymaktadır.
Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın Gazze’nin boşaltılması planına soğuk bakmaları ve ilk etapta tepki göstermeleri, Trump’a bayrak kaldırmaları olarak değil, cihad ve direniş ruhuna sahip Gazzelilerin olası bir yerleştirme durumunda kendileri için sorun olacaklarını düşünmelerinden kaynaklanmaktadır. Böyle de olsa tepki göstermeleri olumlu bir tavırdır. 16 aylık israil soykırımında sesleri çıkmayan İslam ülkelerinin, hiç olmazsa bundan sonraki aşamalarda Gazze için dik durmaları, Trump’ın planına karşı ortak tavır geliştirerek Gazze’yi sahiplenmeleri, Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın ve bütün Filistin topraklarının özgürlüğü için çalışma şerefine erişmeleri gerekmektedir.