Biliyorum şimdi Temel ile İstanbul Sözleşmesi
arasındaki bağı merak edecek, ne alaka diye soracaksınız. Anlatayım…
Temel oto tamircisinde çalışmaya başlamıştır.
Arabasının sağ-sol sinyalleri çalışmayan bir vatandaş arabasını tamirciye
getirir. Usta, arızayı giderdikten sonra denemek için çırağı Temel’e seslenir:
-Yavrum bir bakar mısın, sinyaller çalışıyor mu?
Çalışmıyor mu?
Temel arabanın arkasına geçip sinyallerin bir açılıp
bir kapandığını görünce ustasına seslenir.
-Çalışıyor, çalışmıyor. Çalışıyor, çalışmıyor.
Çalışıyor, çalışmıyor. Çalışıyor, çalışmıyor…
Bu fıkrayı bugünkü Türkiye Gazetesi’nin manşetine
binaen anlattım. Manşet şöyle “Erdoğan’dan İstanbul Sözleşmesini iptal sinyali…
SÖZLEŞMEMİZİ BİZ YAPARIZ.”
Haberin detayları ise şöyle: “Cumhurbaşkanı aile
yapımızı bozan üçüncü cinse kapı aralayan sözleşmeden çıkabileceğinin mesajını
(veya sinyalini) verdi. Erdoğan ailenin temeline dinamit koyan hiçbir anlayış,
hiçbir düzenleme, hiçbir ideoloji, insani olmadığı gibi meşru’ da değildir.
Tercüme metinler yerine artık kendi çerçevemizi kendimiz belirlememiz
gerekiyor. Adına “Ankara kriterleri” der yolumuza devam ederiz.”
Bana “Kopenhag Kriterleri”ni hatırlatan şu son cümle
hem tanıdık hem de ürkütücü geldi…
Cumhurbaşkanı bir süre önce de İstanbul Sözleşmesi
için “İstanbul Sözleşmesi nas değildir” demişti.
Bazıları da Erdoğan’ın dün söylediği “…kadına
şiddetle mücadeleden veya kadınların insan haklarını tesis etmekten bir adım
olsun geri gideceğimizi sanıyorlarsa şimdiden bilsinler ki hüsrana
uğrayacaklardır” sözünden kaldırılmayacak anlamını çıkarmaktadır. Onlar da
kaldırılmıyor, diyor. Her ne kadar Dilipak’a mesaj verdi denilse de.
Temel’in ustasına dediği gibi biz de
etrafımızdakilere İstanbul Sözleşmesi için “kaldırılıyor, kaldırılmıyor.
Kaldırılıyor kaldırılmıyor. Kaldırılıyor, kaldırılmıyor” diyoruz. Bizim
aklımıza Temel’in fıkrası geldi belki sizin de aklınıza papatya falı gelmiştir.
“Seviyor, sevmiyor. Seviyor sevmiyor. Seviyor sevmiyor”
Dün Muharrem İnce şöyle bir cümle kullandı: “Yandaş
medyanın bana olan yakınlığı gözlerimi yaşartıyor.” Ben de Muharrem
İnce’nin bu sözünden mülhem Cumhurbaşkanına seslenmek istiyorum. (Biz de bir
kere Cumhurbaşkanına seslenelim yani).
Sayın Cumhurbaşkanı! Ne kadar düşmanınız varsa, sizi
ne kadar sevmeyen varsa sizin ekibinizin çıkarıp imzaladığı şu İstanbul
Sözleşmesi denilen meş’um şeyi destekliyor. Hepsinin ortak özelliği İstanbul
Sözleşmesi noktasında arkanızda duruyorlar. Neden arkanızda duruyorlar biliyor
musunuz? Sizi itip düşürmek için. Arkadan hançerlemek için. Yani iyiliğiniz
için veya herhangi bir sevap için arkanızda durmuyorlar. Arkanızda durmaları
hayrınıza değildir. Muharrem İnce’nin sivri zekâsına işaret eden cümlesini bir
kez daha hatırlatmak istiyorum. “Yandaş medyanın bana olan yakınlığı
gözlerimi yaşartıyor.” Diğer taraftaki yandaşların bu konuda size olan
desteği de sizin gözünüzü çakmak çakmak yapmalı değil mi?
Cumhurbaşkanı’nın söylediği “Artık kendi
çerçevemizi belirlemeliyiz” sözüne de muhalefet şerhi koyacağım. Çerçevemiz
zaten bellidir. Çerçeveye girmemiz yeterlidir. Yabancı kaynaklı sözleşmelerin
bizde doku uyuşmazlığı oluşturduğu bilinmiyor muydu? Doku uyuşmazlığı
yetmiyormuş gibi, genetik bozukluğa yol açan ne idüğü belirsiz üçüncü cinse de
kapı araladı.
Velhasılı kelam uzun sözün kısası ben kaldırılıyor,
diyorum.