Tarihler 7 Ekim 2023’ü gösterdiğinde Gazze’de yer yerinden oynadı. Kadim topraklar bir kez daha kanla, gözyaşıyla, yıkımla yoğruldu. Ancak bu seferki vahşet, öncekilerini gölgede bırakacak kadar farklıydı. Bombaların hedefinde; insanlığın vicdanı, ümmetin onuru, İslam dünyasının kardeşlik iddiası vardı. Ne acıdır ki bu büyük trajedinin ortasında en çok yankılanan ses, ümmetin sessizliğiydi.

Kassam Tugayları sözcüsü Ebu Ubeyde’nin şu sözleri, aslında sadece bir sitem değil, tarihe çakılmış bir çığlığın ta kendisidir:
"Ey İslam ve Arap dünyasının liderleri, ey siyasi partileri, seçkinleri ve âlimleri! Sizler, Allah katında bizim hasımlarımızsınız."

Bu cümle, öfkeyle söylenmiş bir cümle değil, 21 ay boyunca İslam ümmetine duydukları hüsn-ü zannın yıkılışının ve travmatik bir hayal kırıklığı yaşadıklarının kelimelere yansımış halidir. Gazze 21 aydır yanarken, babalar çocuklarının kopan uzuvlarını toplarken, kadınlar enkazların başında ağıtlar yakarken, ümmetin büyük kısmı sadece izlemekle yetindi. Belki dualar edildi, birkaç kınama yayımlandı belki, hatta bazı ülkelerde protestolar bile yapıldı… Ama gerçek anlamda, ümmetin kıyam sayılabilecek bir eylemi olmadı. Terör şebekesinin sadece güçten anladığı ve karşısında gerçek güç gördüğünde kaçacak delik aradığı gerçeğine herkes vakıf olmasına rağmen, ordular kışlalarında, uçaklar hangarlarında, tanklar garajlarında, füzeler ambarlarında bekletiliyor. İşte bu suskunluk, bu korkaklık, bu nemelazımcılık, bu “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” anlayışı, Filistinli mazlumların omuzlarına bir yük olarak binmedi, bilakis bir hançer gibi saplandı.

Öte yandan ABD, Avrupa ülkeleri, hatta kimi zaman insan hakları nutukları atan uluslararası kuruluşlar bile, tek bir ağızdan terör şebekesini destekledi. Ölenlerin çoğunun çocuk, kadın, yaşlı olduğunu bile bile, meşru müdafaa zırhıyla katliamları aklamaya çalıştı.

Terör devleti, sivil halka yönelik bu acımasız saldırılarını her gün bir önceki günden daha ileri bir noktaya taşıdığı halde “Küfür tek millettir” gerçeğini ispatlarcasına batı blokunun desteğini arkasında bulmaya devam ediyor. Peki, Ebu Ubeyde’nin hasım olarak gördüğü İslam ümmetinin liderleri, siyasi partileri, seçkinleri ve âlimleri ne yapıyor?

Cevap ne yazık ki acı verici. Ümmet, kendi kardeşlerinin katledilmesine ekranları başında izleyici olarak kaldı. Liderler, siyasi hesaplarla ağızlarını açmadı. Bazı ülkeler, ekonomik çıkarlarını kaybetmemek uğruna bu vahşeti görmezden geldi. Âlimler, kürsülerden yükselmesi gereken hakkı, vicdanları harekete geçirecek, insanlarda kıyam ve cihad ruhu oluşturacak bir tonda haykırmak yerine sessizliğe gömüldü. Ümmetin evlatları ise çoğu zaman çaresizliğin pençesinde, yalnızca dua etmeye sıkıştırıldı.

Bu arada çocuklar parçalanarak öldü… Yüzleri yanmış, gözleri korkuyla donmuş bebekler, çaresizce annelerinin kollarında can verdi. Kadınlar dul kaldı, erkekler şehit oldu, şehirler haritadan silindi.
Tüm bunlar olurken, dünya sessizdi… Ve İslam ümmeti, bu sessizliğin en ağır parçasıydı.

Bugün bizler, tarihin en karanlık sayfalarından birine şahitlik ediyoruz. Ama yalnızca izleyerek değil, susarak da bu suçun bir parçası oluyoruz. Her sessizlik, her göz yumma, her suskun lider ve her suskun kalp, Gazze’de dökülen kana ortak oluyor.

Artık gözlerimizi kapatamayız. Artık "bize ne" diyemeyiz. Artık sıranın bize gelmesini bekleyemeyiz. Çünkü eğer zulme karşı taraf tutmazsak, zalimin tarafında yer almış oluruz. Ve bu, sadece bir politik pozisyon değil, ahirette hesabı verilecek bir tercihtir.

Ebu Ubeyde’nin sitemi sadece bugünün liderlerine değil, bizlere de bir çağrıdır. Unutmayalım: Gazze düştüğünde, sadece bir şehir değil, ümmetin şerefi, dayanışması, kardeşliği, insanlığı düşer. Ve biz, susarak bu düşüşe ortak oluruz.