Belki başka yerlerde de yapılıyordur da Konya’da şahid
olduğumuz güzel bir gelenek var: Bayramdan iki üç gün önce şehrin tam
merkezinde ana caddeler başta olmak üzere her yer doğal pazar haline gelir.
İsteyen herkes istediği yere sergisini açıp istediği şeyi satabilir. Hiç
kimseye engel olunmaz, yer kirası alınmaz, izin prosedürü filan yoktur. Haliyle
bayramdan birkaç gün önce şehrin merkezi müthiş bir panayıra döner. Sergi açan
memnundur, istediğini hemen merkezde bulan müşteri memnundur. Soğuk resmi kalıplardan
bayram niyetine birkaç günlüğüne nefes aldıran bu uygulamaya herhalde her
beldenin ihtiyacı var.
Mübarek vakitler de öyle aslında. Hele de Ramazan ayının
manevi çarşısı bambaşka. Ne diyordu Ümmü Sinan merhum:
Seyrimde bir şehre vardım
Gördüm sarayı güldür gül
Sultanının tâcı tahtı
Bağı duvarı güldür gül
Gül alırlar gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Çarşı pazar güldür gül
Toprağı güldür, taşı gül
Kurusu güldür, yaşı gül
Has bahçenin içinde
Servi çınarı güldür gül
Elhasıl. Gecesi gündüzüyle, hayrı hasenatıyla bereketin
vakte büründüğü demlerdeyiz. Engelsiz kazanç zamanlarında.
Ramazan ayının en çok sorulanı herhalde ezandır. Hiçbir hane
yoktur ki, birisi “okundu” demesin. Hatta çoğu kimse televizyonda okunmasından,
telefondan imsakiyeden filan emin olmuyor illa camiden Allahüekber sesini
bekliyor. Sanki camiden gelen ezanın meseleyi mühürlediğini düşünüyor.
İnsan denen canlının yaratılışındaki aşkın bir güce kulak
verme ihtiyacı burada kendini çok ifşa ediyor. Yemek için bir insandan veya
devletten filan değil çok çok yücelerden müsaade edilmesini bekleyen iradenin
korunduğu bir toplumda Kur’an-ı Azimüşşan, elinde sancağı ile fetihten fetihe
koşacak bir keyfiyettedir aslında. Haydi Allah kabul etsin.
Peki ya acıyan tarafımız, Mescid-i Aksa ve mübarek havlinde
kana bulanan bedenlerimiz. Hakikatte düşmanın değil, çiğ süt emmiş, ağyar aşı
yemiş ve Allah’a değil de dağların tepelerine güvenen evladı Nuh’ların tutsağı
Filistin.
Altı yetim çocuğuna iftarlık almak için çıktığı caddeden
evine değil Rabbine dönen Ghada Sabatin. Gözleri şimdi kimbilir neler
görüyordur. Onu düşmanın normalinden izleyenlerin zavallı halleri nasıl da
nettir melekut aynasında.
Bugün de ezanı bekleyeceğiz inşallah. O, yememize izin
verecek ve “Bismillah” diyeceğiz.
Demek ki O, izin vermeliymiş.
Ve O, Haremi esirken merhume ümmetinin bu zilleti
seyretmesine de izin vermez!
O, gücü yettiği halde elini zalime kaldırmayıp da buna
bahane üretilmesine izin vermez.
O, hele de hangi dünyevi çıkar, maslahat, siyaset olursa
olsun mazlumları herkesin gözü önünde öyle alçakça katledenler karşısındaki sus
pusçuluğa izin vermez.
Orucu inşallah kabul eder etmesine de bizzat kendi düşmanı
olan lanetlilere Müslümanların, bu kadar hoyratça teslim edilmesini kabul
etmez.
Ve her Ramazanda okunacak diye kulak verdiğimiz ezanlar bize
Kudüs kurtulduğunda okunacak ezanı da gözlememizi söyler.
Pazar ola.
Bayram ola.