Mükemmel eğitim sistemi
tektir. O da Resulullah(sav)’in ashabını Kur’an’la terbiye etmesidir.
Bu ülkede kırk yıl önce,
sınıfların çok kalabalık olduğundan, okul ve dersliklerin yetersizliğinden
şikayet ediliyordu.
Sonra her tarafa bol sınıflı
okullar yapıldı, iyi de oldu, mekanla ilgili problemler ortadan kalktı. Ancak
okullarda sınıflar artarken ailelerde çocuk sayısı azaldı.
Elbette ki eğitimin temelinde
öğretmen olduğu için onları yetiştiren bir üniversite süreci lazımdı.
Fakat meselenin hikmeti
kaçırıldı. Neredeyse her ilçeye bir eğitim fakültesi ve her fakülteye de aşırı
kontenjan verilince “atanamayan öğretmen” sorunu katlanarak büyüdü.
Öte yandan öğretmenlerin
ehliyet ve liyakat meselesi çözülemediği için, mevzu öyle bir noktaya geldi ki
devlet okulunda, velilere çocuğu için parayla öğretmen seçtirilmeye başlandı.
Gerçekten otuz yıl önce ders kitaplarını
almak da bulmak da anne babalar için bir eziyetti. Sonra her öğrenciye devlet
ücretsiz kitap verdi. Buradan kimlerin ne tür kazançlar sağladığı bir yana, bu
da güzel oldu. Fakat küçücük çocuklar, neredeyse on kiloya varan çantaları
taşımaktan hâlâ kurtarılamadı.
Allah’tan ders kitapları
dışında çocuklara sürekli aldırılan kitaplara itirazlar da bitti. Özetle bir
iki ayrıntı dışında bugün eğitim sisteminin ders kitabı diye bir meselesi
kalmasa da müfredat ve içerik meselesi devam ediyor.
İstanbul’da bir İHL’de
seminere gitmiştim. Okul müdürü öğrencilerin üçte birinin öyle on-on beş gün
değil sürekli devamsızlık yaptıklarını ancak ellerinden bir şey gelmediğini
söylemişti.
Peki başarısızlık ve
devamsızlık hallerinde sınıf tekrarı ile geçmişin nostalji sertliğine tekrar
dönüş, gelinen noktada ne kadar uygulanabilir? Bunların analizi illa ki
yapılmıştır lakin başarının disiplinle sağlandığı yerde de bu sefer gözler not
veren hocaya çevrilecektir.
Sonra ahlakı iyi, matematiği
kötü çocuğu bu yenilikle sınıfta bırakmak da mümkün hale gelirse şu soruya da
birinin cevap vermesi lazım: Önemli olan dairenin alanını mı doğru bulmak yoksa
ahlakı mı?
Her yeni gelen bakanın illa
ki bir şeyleri değiştirmesinin zorunlu teamüle dönüştüğü bir değirmende
maalesef en az konuşulan şey eğitimin hedefi oluyor.
Hakikaten bu kadar emekle,
masrafla tam olarak ne yetiştirmek istiyoruz?
Kemalizme mutlak bağlı,
devletin yönetimini laik düşünen, ne olursa olsun ve nereden gelirse gelsin
kazanmaya odaklı, batı değerlerini referans kabul eden, İslam aleminin ruhuna
yabancı, haz ve hevesleriyle anı yaşayacak bir özgüvenle kendine iyi bakan bir
genç mi yetiştirmek istiyoruz?
Yoksa her sözünü, halini ve
fiilini Allah korkusuyla tartan, dünyayı ahiretinin tarlası gören, namazı
dininin direği bilen, yönetim deyince aklına adalet, aile deyince hürmet,
toplum deyince insaf, merhamet gelen, özgürlüğü Allah’a kullukta, şeref ve
itibarı edepte arayan, eli yüzü abdest ile nurlu, dilinde Kur’an, göğsünde iman
bulunan, fitne ve fesadın karşısında izzetli, öğrendiğiyle Hakkın hizmetinde
şahsiyetli bir gençlik mi yetiştirmek istiyoruz?
Eğitim sistemi Kur’an ve
Sünnetten gafil bir nesil yetiştiriyorsa orada ne olur?
Stokçu, karaborsacı tüccar
yetişir.
İnsafsız emlakçı, ev sahibi,
vicdansız patron, amir, işgüzar memur yetişir.
Kendi toplumunun inancı olan
çarşafa, tesettüre düşman yetersiz bakiyeler yetişir.
Köpekleri insandan daha
değerli gören sahipsiz soytarılar yetişir.
Sözünü ve kalıbını cinsi
sapkınları meşru göstermeye adamış karakter fukarası kelepir şovmenler yetişir.
Teşhir ettiği tenini ona
yönelen zehirli bakışlarla mahvettiğini bilmeyen, çıplaklığın asaletin zıddı
olduğundan habersiz zavallı müstehcen muzırralar yetişir.
Bir yerlerden önüne atılacak
kemik için tüm memleketi satmaya yeminli kahpe kalemler ve sosyal medya
hınzırları yetişir.
Allah muhafaza..
Velhasıl önce ilk düğme..