Modern
insanın açmazlarından biri de kendisi ile sınırlı bir dünya inşa etmesi ve
sadece kendisinin merkezinde olduğu bir sosyal ilişki ağı geliştirmesidir. Bu
bir hastalıktır. Bencillik ve enaniyet kişide menfi bir karaktere dönüşür.
Bencilce
davranışların kişide oluşturduğu en büyük erozyon, vefa duygusunu yok olması ve
amiyane deyimle nankör bir karaktere dönüşmesidir.
Dilimize
Farsçadan geçen nankör kelimesi, kadir bilmemek, iyiliğe karşı kötülükle
mukabelede bulunmak, nimeti veren karşı asi olmak ve nimeti inkar etmek
manasına gelir.
Hani
hepimizin az çok sitemde bulunduğumuz gibi. "Falancaya bakar mısın?
Yaptığım onca iyiliğe karşı ne yaptı. Doksan dokuz kez sırtımda taşıdım, bir
teşekkür yok bir kez sırtımdan indirdim gidip beni gammazladı. Yok yok; bu adam
olmaz ne kadar iyilik yaptıksa boş çıktı. Zor zamanlarda falanca arkadaşımın
ihtiyacı vardı borç para verdim. Kendisi bir gün olsun bana geri dönmedi"
gibi.
Karşılıksız
yapılan iyilikler, yani Allah rızası için yapılan davranışlar en makbul ve kıymetli
olan davranışlardır. Ancak insanoğlunun yaratılışında vardır; Gösterdiği
çabanın karşılığını hemen görmek ister. Bundan dolayıdır ki; insanlardan bir
beklenti içinde olur. Yaptığı iyiliğin karşılığını görmek ister.
İnsanlardan
gelen menfi davranışlara karşı teşekkürde bulunmak sünnettir. Ancak nimetin
gerçek sahibinin Allah azze ve celle olduğunu unutmamak gerekir. Asıl şükrün
sahibi rabbimizdir. Bize ulaşan iyilikler ve güzellikler için diğer insanlar ve
eşyalar vasıta kılınmıştır.
Ancak
asıl mesele şudur ki; nimet şükür ister, nimetin sahibi nimeti verdiklerinden
tevazu ister, vefa ister nimetin kadrini bilmelerini ister. Eğer nimetin kadri
bilinmezse yani nimete karşı nankörlük yapılırsa o insanlardan bereket ve
bolluk kaçar nimet orayı terk eder. Bela ve musibetler gösterilen nankörlüğe karşı
insanların başlarına gelir ki Kur'an'ın ifadesi ile bu durum insanın kendi
eliyle yapıp ettiğinin karşılığıdır.
“Allah¸ size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misâl verir;
her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine nankörlük
ettiler. Bu yüzden Allah onlara¸
yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı“(Nahl 112)
Ayeti kerimede buyrulduğu gibi insanlar, Allah'tan
gelen nimetin kadrini bilmeyecek olursa diğer bir deyişle nimete karşı nankörlük
ederlerse kendilerine verilen nimet, onları terk eder. Yerini bele ve
musibetler doldurur. Allah'ın verdiği nimetlerine karşılık; toplumda fuhşiyat
artarsa, içki, kumar çeşit çeşit günahlar almış başını gidiyorsa. Toplumun alimleri
ve bilenleri islamın irşad ve tebliğ vazifesini yerine getirmezse günahlar ve
çirkinlikler mümin ve müslümanları rahatsız etmiyorsa nimete karşı nankörlük
edilmiş olur.
İyi
insanların yapmış olduğu iyilikler görmezden gelinip hep hataları konuşulursa,
özellikle kötü niyetli insanların ve islam dışı fraksiyonların müslümanları
zayıf düşürmek için kullandıkları argümanlar müslümanlar tarafından da
dillendiriliyorsa buda bir çeşit nankörlük ve kadir bilmezlik değil midir.
Asl
olan hayra ve iyiliğe çağırmak ve bu istikamet üzere birbirimize destek
vermektir. Şu ayet insanın ruh halini ne güzel özetliyor.
Denizde başınıza bir musibet geldiğinde Allah'dan başka
tüm yalvardıklarınız kaybolup gider¸ fakat O¸ sizi karaya çıkararak kurtarınca
yüz çevirirsiniz. Zaten insanoğlu nankördür“İsra 67]¸ “…Doğrusu biz
katımızdan insana bir nimet tattırırsak. Ona sevinir; ama kendi yaptıkları
yüzünden başlarına bir kötülük gelirse işte o zaman insan pek nankördür“(şura 48)¸ “O canı çıkası insan¸
ne nankör şeydir!”
Her
Cuma Hutbesinde imamın tekrar tekrar okuduğu şu ayet bizlere nasıl şükretmemiz
gerektiğini beyan buyuruyor.
Şüphesiz
Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı,
fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor
(nahl 90)
Aksi durumda bir bardak su için bile insanlardan gelene teşekkür
edipte nimetin gerçek sahibine şükür etmeyi beceremezsek başımıza gelen bela ve
musibetlerden şikayet etme hakkımız olmayacaktır.
Selam ve dua ile...