Türkiye’deki eğitim sistemi ve bir öğrencinin eğitimin
sonunda gösterdiğin başarı tablosu içerisinde büyük boşluklar hep var olmuştur.
Var olan boşluklar içerisinde de bazıları bazılarına zulüm etmiş, güçlü ve
arkası olan birileri, mazlum ve bürokraside tanıdığı olmayanın hakkına tecavüz etmişlerdir.
Bu açık, yasalarda mevcut olduğundan dolayı hükümetler değişmişse de asıl olan sıkıntı
devam etmiştir.
Ülke insanının çoğunun maddi açıdan sıkıntıları herkesin
malumudur. Bu sıkıntılara rağmen her aile efradı, zorluklara göğüs gererek
evlatlarını okumaya teşvik noktasında canla, başla gayret gösterirler. Bu
gayret ve teşvik neticesinde koşu maratonu başlar. Öğrenci için dersleri verme,
aile için de para yetiştirme yarışı son sürat devam eder.
Yarış, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversiteden sonra da
devam ediyor. Daha fazla çalışma ile meslek dalı için KPSS’ye giriliyor. Derken
eğitim süreci başarılı-başarısız bir şekilde tamamlanıyor. Başarısız olanlar
için herkes üzülüyor. Sonuçta 20 yıl okumuş birisinin elinde farklı bir
mesleğin olmadığına da hepimiz şahidiz. Ama asıl üzülme başarılı olduğu halde
ataması bir türlü olmayan, alım noktasında herhangi bir girişim olmayanadır.
Önü açık olan bölümlerin ataması olmaya başlanıyor. Kıt
kanaat çalışma neticesinde evladını okutmuş aile ve canını dişine takmış öğrenciler
için heyecan zirveyi buluyor. Ama o da ne? Önü açık olsa da, puanlardan derece
de yapılmışsa (dayısı) olmayanların bekletilme süreci-serüveni başlıyor.
İşte burada adına “Mülakat ve Güvenlik Soruşturması” dediğimiz
mağduriyetler başlıyor. Üniversite ve KPSS, dereceyle de bitirilmişse sonuç değişmiyor.
Çünkü, Oradaki kriter sınavla veya kendi alanlarıyla ilgili bir bilginin veya
ilmin kriterleri para etmiyor. Maalesef devletin belirlemiş olduğu sistemi oradaki
görevli ve yetkilinin kendisine göre yorumladığı yada önüne gelen dosyadaki kişilerin
başarılı sayıldığı bir hak yeme makinasına dönüşmüştür.
Üzülerek şahit oluyoruz. Günümüz Türkiye’sinde sadece
inancından dolayı ve bazen de memleketinden dolayı böyle bir ayrımcılığa tabi
tutulma olabiliyor. Aynı zamanda babasının-amcasının-dayısının (kişiler değişse
de sonuç aynı) işlemiş olduğu bir suçtan dolayı 20 yıllık eğitim birikim heba
edilebilir. Adı konulmamış ve metne dökülmemiş kriterler başlığı altında memur adayının
elenmesi doğru olmayan davranış olarak görüyor, bu zulmün biran önce önüne
geçilmesi gerektiğinin kanaatini taşıyorum.
Mülakat ve güvenlik soruşturması başlı başına çarpık bir
anlayışın neticesidir. Bu ikisinin sistem olarak komple kaldırılması lazım.
Hangi iktidarın elinde olursa olsun sopa haline dönüşebilecek gayri hukuki ve
gayri ahlaki bir uygulamalardır bunlar. Derece yapmış bir kimsenin mülakatta
elenmesi ya da kan bağıyla bağlı birinin işlemiş olduğu suçtan dolayı güvenlik
soruşturmasına takılması izah edilebilir bir durum değildir.
Durum bundan ibaretken, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilen güvenlik soruşturmasının ‘Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması
Kanun Teklifi’ adıyla yeniden TBMM gündemine getirilmesi, ya önceki hak
ihlallerinden ders alınmamışlığın göstergesi ya da vurdum duymaz tavırların
neticesidir.
Yaşanılabilir bir Türkiye için gerek hükümetler, gerek
siyasiler ve gerek de halkın kendisi, önceki hak ihlallerinden ders çıkarıp geleceği
ona göre şekillendirme çabası içerisine girmelidirler. Aksi takdirde hak ihlallerinin
sonucundan doğan zulüm, hükümetler ile beraber halkın kendisini de tepetaklak edecektir.
Şu da bir gerçektir ki, “Zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur” sözü tam da
bu misallerimize örnektir.
Herkesin liyakat ile görevini sürdürdüğü adaletli günlerde
buluşmak ümidiyle, adaletten ayrılmayın.