Kuran hem bir ibadet kitabı, hem bir anayasa, muhatabı ise bütün insanlık…
(Bu Ülke, Cemil Meriç)
Ulusal/Laik zihniyet, bu ülkeye despotça girdiğinden beri İslami
değerlere ve onu şahsında taşıyan İslam âlimlerine düşmanlık etmiştir. İslami
değerlere fütursuzca saldıran bu Batı menşeli kukla zihniyetin değişeceği yok.
Yedisinde neyse yetmişinde de o misali, İslam'ı duymaya tahammülleri yok.
Kırmızı görmüş boğa gibi İslam ile ilgili bir şey görünce kudurmaya başlıyorlar.
Bu zihniyet sahiplerinden ülkemize bir fayda gelmeyeceği gün gibi
aşikârdır.
Ayasofya Cami İmamı kendisini ilgilendiren, aynı şekilde alanında uzman
olduğu bir konuda bir değerlendirmede bulunmuş. Hemen İslam ve insanlık
düşmanları buna tepki göstermişler.
Her türlü saldırganlık ve ahlaksızlığı fikir özgürlüğü olarak göstermeye
çalışanlar, neden Müslüman bir şahsiyetin kendini ilgilendiren bir
konuda ağzını açmasına tahammül etmeyerek hemen saldırıya geçiyorlar? Hani
fikir özgürlüğü vardı? Yoksa sadece din düşmanlarına mı fikir özgürlüğü var?
Bu ülkede ne kadar pislik ve pislik isteyen varsa konuşuyor, ama âlimin
biri inandığı kitabın gereği olarak ve okuduğu kitabın ona yüklediği sorumluluk
ile toplumun; fesattan, bataklıktan kurtulması için Anayasanın Kur'an olması
gerek, dedi diye, kendini bilmezlerin hışmına uğruyor. Âlimin görevi sadece beş
vakit namaz kılmakmış! İslami camilere hapseden ulusal/laik zihniyetin ürünü bu
düşünce. Bunlar İslami düşüncenin Cami dışına çıkmasını istemiyorlar. Gerçi ellerinden
gelse İslam'ın kökünü kazarlar da ellerinden gelmiyor. İslam'ı dört duvar
arasında sıkıştırmak istiyorlar. Yeryüzünde yaşanmayacaksa bu dünyaya ne diye
indi o zaman İslam dini.
Âlimler peygamberin varisidirler. Âlimler Peygamber misyonunu yerine
getirmekle mükelleftirler. Peygamberlerin de bir görevi insanları karanlıktan
aydınlığa çıkarmaktır. Mehmet Hoca da insanları dinsizce yaşamdan Allah'a
çağırıyor. Beşeri kanunların oluşturduğu bataklıktan; İlahi nizama, ahlaka,
saadete ve huzura çağırıyor.
Mehmet Hocanın anayasanın halkın değerlerine uygun olmasını istemesi
devlet erkanının memnun olması gerektiren düşünce olması gerekir. Çünkü
yıllarca aralarında uçurum olan devlet ile halkın arasına köprü kurulmalı. Yani
bir nevi halk ile devleti bir yapma isteğidir bu. Aralarındaki buzları
eritme...
Halktan gücünü almayan devletler gelişemezler. Bir asırdır işgal edilmiş
bir ülke gibiyiz. Yasaları ecnebi, eski yöneticileri ecnebi ve her şeyiyle
ecnebi. Bundan dolayı bu Müslüman halk kendini devlette göremiyor. Aynaya
bakınca nasıl ki insan kendisini görüyorsa, anayasaya da bakınca kendi
değerlerini, örf ve adetlerini, inancını görmeli ki sahiplensin. Anayasaya
bakınca işgal edilmiş gibidir bu halk. Kendini hiç görmüyor. Bir Hristiyan, bir
Yahudi, bir dinsiz görülüyor, ama Müslümanı cımbızla ara da bul.
Halıka isyan konusunda mahlûkata itaat yoktur, bu halkın inancında. Eğer
anayasa, halkın inancını kapsamıyorsa o zaman toplum ile devlet hiç bir zaman
bir olamazlar. Sürekli aralarında sorunlar çıkar. Halkımız inandığı
gibi yaşamak ister. Bizleri işgal edip ve sömürmek isteyen Batılı devletler
gibi yaşamak istemez.
Bu noktada hiç kimse alimlerimize sınır çizemez Allah'tan başka.
Alimlerimizin sınırı Kur'an ve Sünnet belirler, ulusalcı/laik sistemin kokuşmuş
adamları değil. Bizim dinimiz iğneden ipliğe her şey hakkında hüküm beyan
etmişse, alimlerimiz de iğneden ipliğe her konuda konuşurlar.
Ulusal/laik zihniyet sahipleri ise alimleri pasifize edip onları asıl
görevlerinden uzaklaştırmak ister.
Seyyid Kutub'un dediği gibi:
"Onlar Amerikancı İslam’ı istiyorlar. Onlar abdesti bozan şeylere
fetva veren, ama Müslümanların siyasi, iktisadi ve ictimai durumlarına fetva
vermeyen İslam’ı istiyorlar."
Ama Alimlerimiz arştan ferşe, yıldızlardan sineklere, kadar her şey
hakkında konuşurlar. Konuşmaya da devam edecekler İnşaallah. Nefsine ve Batıya
köle olanlar, Abdullah olanlara yön ve sınır tayin edemezler. Onun için
köleler, özgürlük sahiplerine sınır çizemezler. Hakkıyla Abdullah olanlardan
olmak duasıyla.