Sosyal bir varlık olan insan,
içinde yaşadığı toplumun kurallarına uymak zorundadır. Toplumlar ve devletler,
varlıklarını devam ettirebilmek için belli kurallarla donatılmış ve belli bir
düzene ihtiyaç duymuşlardır. Bu kurallar fertleri genel itibariyle korurken,
bazen de toplumun düzenini sağlamak ve başkalarının haklarına zarar verme
ihtimalinde kısıtlama olarak karşımıza çıkar.
Devlete müteallik meselelerde
fert, bu kuralları yani yasa ve anayasaya uymaması halinde cezai müeyyide ile
karşılaşır. Toplumsal meselelerde buna, görgü kuralları, adabı muaşeret veya
nezaket kuralları da denilir. Bunlar kişilerin toplum içindeki tutum ve
davranışlarını belirler. Bunlara aykırı davranan fertler kınanır, ayıplanır
veya sosyal yaptırım uygulanır.
Aile olsun toplum olsun
kurallara uymayan uyumsuz kişileri arasında barındırmak istemez ve o kişiyi
dışlar. Toplumda bir düzenin olması ve beşerî ilişkilerin sağlıklı yürümesi
için bir düzen olması gerekir. Zaten aziz dinimiz İslam; ferdi yaşam, aile,
toplumsal yaşam, devlet ve uluslararası ilişkiler olmak üzere hayatımızın tüm
alanlarını kapsamlı bir şekilde düzenlemiştir. Bunu Yüce Kitabımız Kur’an’da ve
Peygamber efendimiz (S.A.V.)’in sünnetinde görüyoruz. Bununla birlikte dinimiz,
toplumların örf ve geleneklerine İslam’ın temeline aykırı olmadığı sürece
müdahale etmemiştir. Dolayısıyla dini ve toplumsal kurallara (İslam’a uygun
olmak şartıyla) fert olarak uymak zorundayız. Uymayıp nefsimize göre hareket
edersek, birçok noktada hem kul hakkına girmiş oluruz hem de toplumun düzenini
bozmuş ve kaosa sebep olmuş oluruz.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, küresel emperyalistlerin algı ve dayatmaları sonucu insanlar kişinin ve toplumun faydasına olan kurallara bile uymak istemiyor ve canı istediği gibi davranıyor. TV’lerde ve dijital ortamlarda üretilen çocuk oyunları ve çizgi filmlerde çocuklara anne-baba, aile ve topluma uymak zorunda olmadıkları ve kendi fikir ve düşüncesinin daha önemli olduğu sinsice işleniyor. 3-5 yaşındaki çocuklar bile ebeveynlerine karşı çıkıp onlara uymak zorunda olmadığını söyleyebiliyor.ayatımızın her alanına bakalım: can ve mal emniyeti açısından trafik kurallarına uymak zorunda olmamıza rağmen sürücülerin neredeyse kahir ekseriyeti kural tanımadan araç kullanıyor. İsteyen istediği yere aracını park ediyor. Sokak kapanmış, trafik aksamış kimin umurunda?
Temizlik, çevre ve giyim
konusunda da aynı vurdumduymaz davranışlarla karşılaşıyoruz. Sigara içenler
izmaritlerini yola atıyor. Birçok kişi çöplerini çöp kutularına atmak yerine
rastgele cadde ve sokağa atabiliyor ve karayolunda araçtan çöplerini
fırlatabiliyorlar. Sizin kirlettiğiniz yerleri başka biri temizlemek zorunda
kalıyor. Hem çevreyi kirlettiğinizin hem insanların ve temizlik görevlisinin
hakkına girdiğinizin farkında mısınız?
Giyim konusunda toplum öyle
bir hal aldı ki, insanlık tarihi boyunca bu kadar tefessüh etmemişti. Evde
insanın tek başına iken bile giymekten utanacağı sözde kıyafetle hiç utanmadan
ve sıkılmadan toplum içine çıkılıyor. Maalesef bunu bilinçli yapıp toplumda
yaygınlaşması için çaba harcayan ‘yaratıklar’ var.
Kural tanımayan bir kısım
esnafımız halkın hakkını düşünmeden kaldırımları geçtik, sokak kapatanlar bile
var. Halkın özellikle de kadınların geçiş yollarını kapatmak ve başkasına zarar
vermekte bir beis görmüyorlar.
Peki, bütün bu ve benzeri hak
ihlalleri ve olumsuzluklar yaşanırken kamusal düzeni sağlaması gereken kamu
otoritesi yani devletin ilgili kurumları neden görevlerini yerine getirmiyorlar
ve kaosa zemin hazırlıyorlar? İsteyen istediği yere bina diksin. İsteyen
istediği yere arabasını park etsin. İsteyen istediği çirkef fiili toplum içinde
yapsın öyle mi? Bu mudur yani? Hani nerede kamu düzeni ve kamu otoritesi?
Yazımızı bir ayet ve
hadisteki uyarı ile bitirelim:
“(Resûlüm!) Sana vahyedilen
Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten
alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah
yaptıklarınızı bilir.” -Ankebût Suresi: 45-
Resûlullah (S.A.V.) şöyle
buyuruyor:
“İlk peygamberlerden itibaren
halkın hatırında kalan bir söz vardır: Utanmadıktan sonra dilediğini
yap!” -Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb 78.-
Evet, utanmadıktan sonra dilediğimizi yapalım. Yalnız yarın hesap gününde hesap vereceğimizi de unutmayalım Vesselam…